Hattuşa'nın, Entrikalarla Dolu Taht Oyunları: Demir Taht - Nesrin Baytok

"Büyük babalarımın düşmanı olan Kaşkalar bile beni desteklediler;
Bütün Hattuşa da benim arkamda idi"
III.Hattuşili


Taht oyunları ve Demir Taht kelimelerini yan yana kullandığım için size George Martin'in serisinden bir romanı tanıtacağımı sanabilirsiniz; ancak size Hitit İmparatorluğunun son döneminde yaşanmış bir taht kavgasının hikayesini anlatıyor bu roman. Hititler ile ilgili araştırma yaparken, bu imparatorluğun sık sık entrikalar ve kanlı taht darbeleri ile iç içe yaşadığını, Hattuşa'da Hitit kralının oturduğu tahta Demir Taht adını verildiğini öğrenmiştim. Bu tahtın özelliği elbette Fantastik Kurgu edebiyatındaki sürümü gibi düşmanların kılıçlarından eritilerek yapılmasından kaynaklanmıyor. Hititler döneminde demir, altından bile kırk kat pahalı bir maden ve Hitit Kralının gücünü göstermek için öncelikle tamamen demirden dökülen, daha sonra çağlar geçtikçe sadece önemli parçaları demirden yapılmış olan bir taht var. İşte bizim konumuz olan Demir Taht bu. Kitap, Bilgi Yayınları tarafından yayınlanmış, karton kapaklı 360 sayfalık bir roman. Bir roman olmasına karşın kaynakçasının olması da hoşuma gitti doğrusu. Yazarın Hititler konusunda okuduğu, araştırdığı eserlerin çoğunu okumuş olduğum için kitapta içerik olarak bir yanlışlık bulamadığımı belirtmek isterim. Roman, ölen Hitit Kralı Muvatalli'nin ikinci eşinden olan oğlu Urhi-Teşup ile amcası Hattuşili arasında ki taht kavgasının nasıl başlayıp geliştiğini anlatıyor. Bu konuda Hattuşili'nin, kendisinin kil tabletlere aktardığı hususlara riayet edildiği gibi, dönemin diğer kaynakları ve bilim adamlarının tezleri doğrultusunda objektif bir hikaye aktarılmaya çalışılmış. Belirttiğim gibi tarihi gelişmeler doğrultusunda romanda bir tutarsızlık yok. Yazar, Hititler ile ilgili birçok olguyu romanın içerisine güzelce yedirmeyi başarmış. Okunuşu akıcı, insanı heyecanlandırıyor ve sonrasını merak ediyorsunuz. Trabzon Havaalanında elimdeki kitabım bitince, oradaki kitapçıdan merak ederek almıştım. Blogu takip edenlerin bileceği üzere, tanıttığım her uygarlık ile ilgili varsa tarihi kurgu romanlarını da paylaşmaya çalışıyorum. Bu doğrultuda Hititlere ilişkin bir romana ulaşmış olmam bile beni yeterince mutlu etti. İçerik olarak ne olacağını pek kestirememe rağmen yine de düşünmeden aldım. Şimdi de hiç pişman olmadığımı fark ediyorum.

Tarihi kurgu romanları okurken, eğer gerçekte olanları biliyorsanız, roman daha keyifli oluyor. Hem bilginizi güncelliyorsunuz, hem de eserdeki olaylarla karşılaştırma imkanı buluyorsunuz. Bu noktada yanlış bilgileri ayıklamanın ve özellikle son dönem Osmanlı tarihi hakkında çıkan spekülatif bazı tarihi kurgu romanları ile elinizdeki romanı karşılaştırmanın keyfini yaşıyorsunuz. Demir Taht sayesinde sadece tarihte olan olayları edebi anlatımla süsleyerek de aslına uygun roman yazılabildiğini fark edebilirsiniz. Roman da çok göze batmasa da dikkatimi çeken tek olumsuz ayrıntı, romandaki karakterlerin konuşurken o dönem konuşmalarında bulunması mümkün olmayan ifade ve duygu aktarımına sebebiyet verecek kelimeler kullanılması. Örneğin, Tanuhepa'nın Urhi-Teşup'u hırslandırmak için "Herkes amcan için 'helal olsun bak yeğenini nasıl da tahta çıkardı diyorlar" cümlesindeki helal olsun ifadesi hem edebi, hem de tarihi anlamda Hitit soylularının konuşmaları olarak nitelendirilemez. Zira bu tip kalıp kelime öbeklerinin okuyucuya aktardığı somut anlamının dışında, soyut vurguları da mevcuttur. Hititler döneminde gelişmiş bir inanç sistemi olmakla birlikte; burada duygu aktarımı için yanlış cümlenin seçilmesi bir yana, bu toplumun kelime anlamı itibariyle helal-haram ayrımı yapacak duygu, düşünce ve inanç da olmaması da ayrı bir vaka. Elbette buradaki amaç tek cümle üzerinden yargılama yapmak değil; ancak kanaatime göre böyle durumlarda karakteri fazla konuşturmak, daha vahim hatalara sebebiyet verebilir. Sonuçta konuşma kendini ifade biçimidir ve Hitit uygarlığının kendini daha çok aynı cümleyi tekrarlayarak, dua ederek vs. yollarla ifade ettiğinin de göz önünde bulundurulması gerekir diye düşünüyorum.

Hitit tarihi, Osmanlı İmparatorluğunun yükseliş ve duraklama dönemi harem hikayelerini ve Valide Sultanlar ile yabancı uyruklu sultanların entrika dolu mücadelelerini aratmayacak kalitede hikayelere sahip. Yazar da bu durumu çok iyi değerlendirmiş ve Hitit tarihi kurgusu adına türünün kaliteli bir örneğini vücuda getirmiş. Belki de bu taht kavgaları Osmanlılara Bizans'tan değil de Hititlerden miras kalmış olabilir diye de insanı düşündürüyor. Kitabı okurken Hitit tarihine ilişkin pek çok şeyi de öğrenebilirsiniz. Örneğin Urhi-Teşup'un veliahtlığı sorgulanırken, bu hakkının dayanağı olan Telipinu Metni roman içerisinde özet olarak karakterlerin ağzından sunuluyor. Hikaye bütün Hatti ülkesini kapsıyor. Mısır'a, Arzava, Kizzuvatna, Mitanni, Kaşka, Amurru ve diğer küçük vasalların topraklarına seyahatinizi de mümkün kılıyor. Elbette ki, hikayenin özüne olan bağlılığı yitirmemek adına çok geniş bilgi verdiklerini söylemek de yanlış olur. Akıcı bir okuyuş ve okuyucuyu sarması sebebiyle kitabı elinize aldığınız gün bitirmeniz mümkün. Aynı gün içerisinde ara vermeden kitabı bitirebilmek için uykunuzdan feragat etmeyi göze alabileceğiniz romanlardan. Nisan 2014 basımı olduğu için ilk defa yeni çıkmış bir romanı da tanıtmış olma şerefini bahşetti bana.

Hititler ile ilgili güzel bir tarihi kurgu romanı okumak istiyorsanız, bunu keyifle yapmanızı garanti edebilecek bir roman.




Yorumlar