Hikayecinin Savaşı, Savaşçının Hikayesi: İskit - Murat Başekim

"Hikayeyi boş beyaz düzlüklere saçıp dondurdular, 
Sayfa kadar boş beyaz düzlüklerin üzerine"




Korkak olmak bir eksiklik midir? İnsanların ruhunu delip geçtikleri, onları alaşağı ettikleri kadar yıkıcı olmak zorunda mıdır? Bence korku ancak cesaretin hamuru ile yoğrulmuş insanlara hasrolunmuş bir erdemdir. Peki savaş, kan, kıyım içerisinde ortaya çıkabilecek cesareti anlatan bir tarihi kurgu beklerken; yine bir savaş; kansız, kıyımsız ama bir korkağın cesaretini anlatıyor. Küçüklüğümden bu yana o dönemin Kültür Bakanlığının tarihi çizgi romanlar serisinden midir bilmem, tarihe ve tarihi kurgu eserlere karşı hep büyük ilgi duymuşumdur. Bizlerden çok önce yaşamış olan insanların, nasıl yaşadığı; derslerde öğretilen tarihi olaylar ve savaşların aslında nasıl cereyan ettiği; eski devirlerdeki bilinmeyen hayat ve hikayelerin nasıl olduğu hep ilgimi çekmiştir. Özellikle son yıllarda ülkemizde tarihi merakın artması ve yayıncıların arka arkaya pek çok 'tarihi roman' yayınladığı bir dönemde, tarihi kurgu okurken daha seçici, daha dikkatli olmak gerektiği konusunda pek çok yazıda düşüncelerimi paylaşmıştım. Tarihi kurgu demek adı üzerinde tarihi kurgulamak demek. Yazılanların yüzde yüz doğru olması gerekmiyor. Doğru bilgiler ve olgular üzerine kurgulanmış olması ve okuyanın sürekli kendisine olanların kurgu olduğunu hatırlatması yeterli. İşte bu düşünceler kafamda tepinip dururken İskit'i okumak üzere raftan aldım. Gerek kitabın tanıtım yazısı, gerek kapağında ki yaman bozkır savaşçısı görüntüsünün resmedilmesi üzerine eski çağda bir savaş hikayesi okuyacağıma, pek tanınmayan ve haklarında diğer uygarlıklardan daha fazla soru işareti barındıran bu bozkır kavminin savaşlarla dolu tarihini okuyacağıma dair bir ön yargı oluştu. Oysa bir tarihi kurgu romanının beni bu kadar etkileyeceğini, bizzat yazarın kendisi söylese inanmazdım. Hyperion Kitap tarafından basılmış, karton kapaklı 366 sayfa. Kitabın esas oğlanı Od'un geniş bozkırda yapayalnız kalışı ile başlıyorsunuz hikayeye. Obası Sarmatlar tarafından darmadağın edilen kavminin hikayecisi, bozkırda sürüklenerek bir başka İskit boyunun obasına pek nahoş bir şekilde sığınıyor. Bütün hikaye de buradan sonra başlıyor. Öyle bir roman okuyorsunuz ki, korku, cesaret, erdem, gerçeklik, hayal ve et hakkında zihniniz, aslında çok dar olan Pasian obasından, uçsuz bucaksız bozkırın genişliğine salıveriyor kendini. Bazen gerçekleri yazdığınızı, bazense hayallere ok saldığınızı görüyorsunuz.

Bir romanın en önemli unsuru, okurken karakteri içselleştirebilmektir. Kendi namıma, Od'u çok benimsediğimi söyleyebilirim. Murat Başekim olağanüstü bir karakter yaratmış. Çift kişiliği ile olsun, hikayeciliği, savaşçılığı ve hikayeleri ile savaşmasıyla olsun insanı olduğu yere çivileyen bir karakter. Kendi içerisinde dillendirdiği ve okuyucuya yansıyan ikilemler, çoğumuzun güncel halleri ile yaşattığımız duygulardan oluşuyor. Hikayecilerin korkaklığını, kitap okuyanların korkaklığı ile eşleştiriyorum okurken. Çünkü bizler de çoğunlukla hayatın gerçeklerinden kaçmak için, etimizden sıyrılmak için hikayelere sarılıyoruz. Od'u daha iyi anlamak için bir sebep daha. İçimizdeki etin sahibi bizleri de uyarıyor günlük hayatlarımızda. Kimimiz vicdan diye adlandırıyor onu, çoğumuz içgüdü. Yazar diğer karakterlerin yaratımında ve zaten var olan (!) karakterlerin betimleme ve oluşturulmasında çok başarılı. Zaten var olan dediğim isim hem tarihi kurgu açısından, hem de hikayenin içerisine yedirilmesi açısından çok başarılı olmuş. Romanın büyüsünü bozmamak adına alıp okumanızı tavsiye ederim. Kitapta Güney Rusya bozkırları ve bozkır yaşamı o kadar net ve canlı tasvir edilmiş ki, gözünüzde canlandırmak konusunda hiçbir sıkıntı yaşamıyorsunuz. Bu geniş, uçsuz, bucaksız düzlüklere sahip ortamın enginliği, boğuculuğu ve insanda uyandırdığı sonsuzluk hissi güzel cümlelerle aktarılıyor. Kitabı tarihi gerçekliklere uygunluk yönünden tahlil etme kısmına gelince Murat Başekim'in hem İskit kültürünü, hem de Sarmat kültürünü çok iyi araştırdığı veya bu konuda geniş bilgi sahibi olduğu araya serpiştirilmiş anekdotlarla kendisini gösteriyor. Tarihi açıdan çok ciddi tutarlılık arz ettiği gibi, İskitler ve Sarmatlardan bahseden en önemli kaynak olan Herodot tarihinin de dışında bilgiler sunuluyor olması, bazı efsanelerin kurgunun içerisine profesyonel bir bakış açısı ile sızmış olması da romana çok ayrı bir tat veriyor. Açıkçası son birkaç yıldır diğerlerinden de keyif almakla birlikte, bu kadar keyif alarak, ürpererek, aynaya baktığımı hissederek okuduğum bir tarihi kurgu romana rastlamadım. Daha ilk sayfalardan itibaren kitap okuyanı etkilerken, kitabın sonlarına yaklaştıkça "acaba bu güzel kurgu kendisine yakışan bir sonla bitecek mi" diye artan merak, son sayfalarda gerilimin dozunu da arttırıyor. Ayrıca yazarın dönem silahları ve savaşçıları hakkındaki bilgisi sayesinde romanın konusu olan her iki unsuru da yani hikayecinin savaşını da, savaşçının hikayesini de iliklerinize kadar hissediyorsunuz. 

Varoluşçu sorgulamalar eşliğinde bozkırın bir o yanına, bir bu yanına savrulmuş iken, acaba hikaye mi bizi ayakta tutan, yoksa et mi diye kendi kendimizi sorgularken öyle bir sonla bitiyor ki kitap yukarıda belirttiğim endişeyi unutuyorsunuz. Kitabı bitirdikten sonra son kısmı bir kaç kez tekrar okursanız; her seferinde, başka türlü bitemezdi görüşüne dönüp geldiğinizi görebilirsiniz. Kitabın nihayete erme şekli sabun köpüğü romanlardaki gibi olsun beklentisinden dolayı hayal kırıklığı yaşanabilir, ancak kitabı eşsiz kılan şeylerden en önemlisinin finali olduğunu düşünüyorum. Murat Başekim'i ilk olarak DG ile tanımış ve üst sınıf bir hikayeci olduğunu düşünmüştüm. Bu romanı okuduktan sonra çok da iyi bir roman yazarı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. İskit, kolayca karşılaşamayacağınız türden iç hesaplaşmalarının, sürpriz karakterlerin, acı gerçeklere karşı, acı hikayelerin olduğu üst sınıf bir bozkır kurgusu. Romanın herhangi bir yerinde size sunulmuş olan basit bir cümlenin, ileri sayfalarda bir "kilidi" çözüyor olması, yazarın bizleri Çaturang ile ve günümüz yalanlarının kaynağı ile daha yakından tanıştırıyor olması basit, sade gözüken bir kurgunun altına, nasıl girift bir hikaye saklayabildiğini ayrıca gösteriyor. İskit'i kusursuz kılan şey, size cevval, önüne çıkanı alaşağı eden, kahraman, cesur bir karakter sunmuyor oluşu. Od kusurlu ve hatta ilk bakışta bir tarihi kurgunun baş karakteri olacağı düşünülemeyecek bir karakter. Oysa Od hem yazarın, hem de okurun kendini bulmakta hiç zorlanmayacağı pek çok özelliğe sahip. Od'un en büyük meziyeti ise, biraz önce bahsettiğim kusursuz karakterleri yaratan hikayecilerden olması. Üzerinde yaşadığımız dünyayı kusurlarından arındıranların hikayeciler olduğunu unutmuşken biz, bunu hatırlatan hatta zihnimize çivileyen bir karakter. Bu anlamda gerçek hikayeci Od'mu yoksa Murat Başekim'mi karar veremiyorsunuz. Sanki Od gerçekten M.Ö. 450'ler civarından kopup gelmiş ve yazarın ruhuna ve kalemine işlemiş gibi. Bu anlatım gücü ve başlangıcından sonuna derin bir felsefenin, hesaplaşmanın; sulandırılmamış, süslerden sıyrılmış ham aşkın ve arzunun, bütün bunların arasında tarihin, kurgunun, gerçeklerin ve hikayelerin önünde saygıyla eğilmeme sebep olan yazar, artık kitaplarını zevk ve merakla bekleyeceğim yazarlar arasında çoktan yerini aldı bile.

Tarihi kurgu sevip sevmemek önemli değil, İskit tür olarak tarihi kurgu içerisinde yer alıyorsa da, aslında hayata, insanlara dair bir roman. İnsan-Kurgu diyebileceğimiz bir tür olabilir hatta. İnsan ve insanlık, soy, kavim, millet, erdem gibi kavramlara farklı taraflardan bakmayı başarabilen bir kitap olması sebebiyle de, keyifle okuyacağınız, zaman zaman gerileceğiniz, çokça içinize kapanıp kendinizi ve düşüncelerinizi sorgulayacağınız bir eser. Son dönemde hiçbir kitabı bu kadar şiddetle tavsiye etmemişimdir. O yüzden muhakkak okuyun. Ben de sizlere Od'un içindeki hikayeci ile seslenerek veda edeyim;

"Kan? Soy? İsimler? Bozkır rüzgarına karışan et rüzgarı sadece. Herkes kızıl kanar. Kavminin ne olduğu, atanın kim olduğu, kimin dölü olduğun niye önemli? Tarih denilen, evvelki nesillere dair abartılı hikayelerle avunup övünmen için mi?"