Kaybedilenleri Kazanma Umuduna Dair: Kumarbaz - F.M. Dostoyevski

"Bizim gibi basit ve ölümlü insanlar en nihayetinde kaybediyordu"



Bağımlılıklar; başlangıçta insanların özgür seçimleri olsalar da, zamanla seçimleri onların özgürlüklerini ele geçirip, kendilerini sürekli özgür oldukları yalanıyla avutmalarına ve bağımlılığın doğası gereği kendilerini özgür sanan insanların, bağımlı oldukları şeye esir olmalarıyla sonuçlanan bir süreçtir. Kumar tutkusu da bu şekilde anlatılabilir diye düşünüyorum. Nitekim her kumarbaz özgür iradesiyle kumarhanenin kapısından içeri girdiğini sanırken, aslında esiri olduğu bir tutkunun -belki kazanmak, belki kaybetmek- dürtülerini kendi namına kullanıyor olması sebebiyle orada olurlar. Dostoyevski'nin Kumarbaz'ı da hem bu tutkunun irdelenmesi, hem de ilginç yazılış hikayesi sebebiyle ayrı bir özen ve dikkati hak eden, içinde kumar geçen romanların baş yapıtı olabilecek bir eserdir. Size tanıtmakta olduğum kitap İş Kültür Yayınları tarafından yayınlanmış, karton kapaklı 192 sayfa. Tipik bir Dostoyevski eseri olarak, yine insan ruhunun derinliklerine inen ve psikolojik karakter tahlilleri ile yoğrulmuş, pek çok gerilim kitabının tozunu attırabilecek bir klasik. Dostoyevski'nin özellikle kumarbaz olsun, ilk defa kumar oynayacak biri olsun fark etmeksizin, kumar oynayanların kişiliklerinde vuku bulan o ilginç tutkuyu, karakterlerinde yer alan dalgalanmaları inanılmaz özgün bir şekilde okuyucuya sunması sebebiyle de, okurken insanı kitabın başından kaldırmayan anlatımı muazzam. Hikayeye gelirsek; Fransa'da yaşamakta olan bir Rus generalinin yanında çalışmakta olan Aleksey İvanoviç isimli, açık sözlü olduğu kadar müşkülpesent bir karakterin etrafında geçer. Geçmişin hayalleri içerisinde yaşayan generalin ailesi, İvanoviç'in gittikçe artan şiddetiyle generalin üvey kızı Polina Aleksandrovna'ya karşı duyduğu aşk hatta bu aşk uğruna yapamayacağı hiçbir şey olmadığını göstermek uğruna İvanoviç'in içine düştüğü komik durumlar içerisinde okuma yolculuğu devam eder. Kitabın en ilginç karakterlerinden olan Antonida Vasilyevna (Babuşka) yani generalin halasının büyük servetine konmak isteyen generalin, ölüm haberini beklerken karşısında bizzat halasını görmesi, Aleksey İvanoviç'in Babuşkayı eğlendirmek için onu kumarhaneye götürmesi silsilesi ile dolu dolu bir kurgunun içerisinde gezinirsiniz. Kitaptaki karakterlerin ekseriyetinin kumarbaz olmasının yanı sıra, borç batağında bulunmaktan ve zaman kısıtlılığı içerisinde kapana kısılmaktan dem vurulan romanda Dostoyevski'nin romanı yazdığı dönemde başından geçmekte olanların izlerini bulmak mümkündür.

Eserleri arasında bir kitaba mevcut durumunu en çok yansıttığı eser Kumarbaz olsa gerektir. Zira Dostoyevski'nin meşhur kumar tutkusunun yanı sıra, borç batağında bulunduğu bir dönemde dört aylık bir süre içerisinde iki roman yazacağı konusunda yayınevi ile yapmış olduğu anlaşmaya sadık kalmak mecburiyeti ile Suç ve Ceza'yı yazmaya konsantre olduğu için bir satır bile karalamadığı bu romanı, yirmibeş günde bitirmiştir. Romanın yazılma süresi düşünülürse; romanın sonuna kadar, yaşanan anların ayrıntılı olarak tasvir edilmesine karşın, son iki bölümde birden geniş toparlamalarla romanın bitirilmiş olması daha anlaşılır olacaktır. Bununla birlikte romanı yazmak için bir stenografla anlaşan Dostoyevski yirmi beş günlük süre içerisinde romanı bitirmekle kalmayacak, aynı zamanda romanı yazmak için tuttuğu stenograf Anna Grigoryevna ile daha sonra evlenecektir. Dediğim gibi kendisinden en fazla iz taşıyan eseri olmasının yanı sıra, diğer eserlerine göre daha az girift, daha kolay okunabilen ve çok akıcı bir roman. Pek çok eleştiri de okuyabileceğiniz gibi, romandaki kadın karakterlerin güçlülüğü karşısında, erkek karakterlerin tutkuları doğrultusunda zayıflık göstergesi sayılabilecek bir genel tutum içerisinde olması, Dostoyevski'nin klasik anlatımıyla yorumlanabilir. Bunun dışında, çok kısa bir sürede yazılmış olmasına karşın, aşk ve kumar ana temasının altında, o günün siyasi ortamına dair derin göndermelerle de dolu bir eserdir. Özellikle yazarın Roulettenburg'da kumarbazların yanında peyda oluveren "bedavacı Leh" betimlemesi konusunda ısrarcı olmasının en önemli sebeplerinden biri romanın yazıldığı dönemde Rusya'nın Lehistan'ı işgal etmiş olmasının bir yansımasıdır. Bunun dışında İngiliz ve Fransızlara ilişkin diyaloglarda geçen ifadeler ve romanın alt kurgusunda yatan Rus milliyetçiliği de kendisini derinden hissettirmektedir. Kitabı daha da heyecanlı kılan unsur, özellikle rulet masasının başındaki bölümlerde, bir anda kitabın içinde kaybolup kendinizi rulet masasının başında gibi hissettirmesidir. Bunda Dostoyevski'nin birinci elden tecrübelerini yansıtmakta olduğu net bir şekilde anlaşılmaktadır. Aşk, ümitsizlik, kumar sarmalı arasında, eğlenceli bölümler ve diyaloglarla da ayrıca bezenmiş bir kitaptır. Özellikle Antonida Vasilyevna'nın rulet masası önündeki çılgınlığı romanın en keyifli bölümlerinden biridir. 

Kumarbaz'da aforizma olabilecek pek çok söz, okurken farkında olmaksızın başınızla onayladığınız pek çok tespit, sadece Dostoyevski'nin kendisine dair değil, romanda betimlediği karakter özelliklerine sahip insanların pek çoğunda görebileceğiniz nitelikte ustaca oluşturulmuş psikolojik tahlilleri mevcut. Aleksey İvanoviç karakterinin vurdumduymazlığı ve açık sözlülüğünde yaşayan tespitlerin, kendisine eski bir tutkusu olan kumarı hatırlatacak kadar onu çaresizliğe düşüren aşkını, umutsuzluğunu ve çıkış bulmak için attığı her adımda, çıkıştan daha da uzaklaşarak yalpalayışını görebilirsiniz bu romanda. Diğer Dostoyevski eserlerine göre kesinlikle daha akıcıdır. Lakin bu akıcılık romanı asla içi boş, sürükleyici romanlar sınıfına sokmaz. Aksine Dostoyevski'nin kaleminin, şartlar ne olursa olsun ne kadar sağlam kalabildiğini gösteren bir eserdir. Tolstoy'un Dostoyevski için, "onun kalemini Tanrı kullanıyor" derken yaptığı betimlemeyi de düşünecek olursak, bu anlatım gücünün günümüze kadar etkileyiciliğini yitirmeden nasıl geldiğini daha net anlayabiliriz diye düşünüyorum. Bugüne kadar Dostoyevski kitaplarından hiçbirini okumamış iseniz, hem size Dostoyevski'yi sevdirecek, hem de o hacimli ve ilk bakışta korkutucu gelen dev eserlerini okumadan önce heveslendirmek için çok ideal bir kitaptır. 

Kitaplarla kalın derken, Aleksey İvanoviç'in ağzından dökülen ve belki de romanı bitirmiş olmanın verdiği rahatlama ile Dostoyevski'nin bizzat kendi ağzından döküldüğü varsayılabilecek bir cümle ile size veda ediyorum; 


"yarın, yarın... her şey bitecek"