Roma İmparatorluğu'nun Şafağında Bir Esrar Perdesi: Etrüskler (Bölüm-1) (M.Ö. 1.300 - M.Ö. 264)

"Ben soylu bir küheylanım, 
Ama bir katırla birlikte koşuldum, 
Bir yük arabasını çekmem, 
Kamış ve sap taşımam gerekiyor"
Sümer Atasözü


Genel tarih içerisinde, kökenlerine dair soru işareti bulunan uygarlıkların, Ural-Altay dilleri stereotipine uygun diller konuşuyor olması ve örf, adet, ananelerinin bu toplumlarla yakın ilişki içerisinde bulunuyor olması buna karşın bir yandan da Orta Doğulu bir profili genlerinin bir yerinde bulunduruyor olmaları bir tesadüf mü yoksa bir dayatma mı? Yedi aydır süren maratonum boyunca okuduğum ve hakkında kesin bilgilere ulaşılamayan her uygarlık hakkında yoğun bir köken tartışması olduğunu fark etmiş durumdayım. Bu hususun iki türlü açıklaması var benim zihnimde; ya gerçekten bu uygarlıkların kökenine dair bir gizem var ve bizler de dahil her millet kendine tarihi bir portföy hazırlamaya çalışıyor, ya da bu işin arkasında, tarihten çok siyaset ve bu siyasetin getirmiş olduğu bir örtbas etme politikası yürütülüyor. Başka bir ihtimal yok mu derseniz, henüz benim bakış açımdan üçüncü bir ihtimale yaklaşamadığımı belirtmeliyim. Sümerliler-Kengerliler ile ilgili yazımı yazarken de belirttiğim gibi, Etrüskler uzun bir süre gizemli hatta uzaydan bile gelmiş olabilecek topluluklar arasında gösterilmeye çalışılan kavimlerden. Bu sebeple tipik bir sıralama ile kendileri Sami veya Hint-Avrupalı olmayan; bu iki sınıfa dahil olmadığı için de, bu iki kökenden yetişmiş tarihçiler tarafından palas pandıras, ne idüğü belirsiz uygarlıklar sınıfına taşınmış, gizemli, bilinmeyen, ört bas edilmiş bir esrar perdesi aslında. Bu konuda okuduğum kitapları sizlere tanıtacağım; lakin üzerinde durmadan geçemeyeceğim bir nokta olarak, tarih araştırmalarında kendi bilim adamlarının teorilerinin üzerine basıp onlarla dalga geçen fahri araştırmacıların, aynı hassasiyeti savundukları ve zamanla çökmüş olan tezler için de yapmaları temennisine sahibim. Türk olmayanın daha iyi bileceği; arkeolojiyi, tarihi, araştırmayı bizden daha iyi yapabilecekleri, bizden daha mantıklı çalışmalar kurabileceklerine dair kör inançları sayesinde tarafsız tarih adına, tek taraflı tarih anlatımına dimağlarımızı mahkum etmeye çalışanların bu kıt medeniyet sevdası, gerçekten benim topluma ve bu toplumun araştırmaya dair güdülerinin harekete geçmesine olan inancımı zedeliyor. Yabancı bir bilim adamının kaliteli bir baskıyla çıkarılmış kitabını okuyarak, sorgulamadan o gerçekliklere iman edenlerin, güç bela bir matbaada basılmış Türk tarih tezlerini; hayalcilik, pespayelik ve daha da kötüsü ırkçılık olarak yorumlaması bu ülkede düşünce kültürünün hala gelişmemiş olduğunu, insanların hala ideolojik kaygılarla tarih gibi bir bilim dalını kirletmekten çekinmediklerini gösteriyor. Geçelim kitaplarımıza;

Sanat Tarihi Açısından Bir Uygarlığın Ele Alınışı: Etrüsk Sanatı - Elif Tül Tulunay

Eski çağ tarihi söz konusu olduğunda, bir uygarlığı inceleme bahsinde, önemli olan unsurlardan birisi de o uygarlıktan geriye kalan sanat eserlerinin incelenmesidir. Sanat tarihinin uygarlıklar ve onların kültürleri açısından yaptığı incelemelerle genel tarihe yaptığı bu yadsınamaz katkı, aynı zamanda belirli noktalarda eksik kalmış bilgilerin edinilmesi açısından da yol göstericidir. Bu cihetle Etrüskler gibi haklarında pek çok gizem bulunan uygarlıklardan günümüze kadar ulaşan sanat eserlerinin tahlili önemli bir çok soruyu cevaplandırabilir. Size tanıtacağım bu kitap Arkeoloji ve Kültür Yayınları tarafından yayınlanmış, karton kapaklı 168 sayfa. Kitabın son 30 sayfalık bölümü, dipnotlar ve kaynakçaya ilişkin bilgiler içeriyor. Kitabın yazarı bir arkeoloji profesörü ve kitapta Etrüsk buluntuları, mezarları, heykelleri ve diğer el işçiliği eserlerinin tahlilini yapıyor. Eserlerin bir bölümü, İskitlerle anılan hayvan üslubundan izler taşımakla birlikte, Yunan uygarlığı ile yakın ticari ve siyasi temasta bulunulduğu için, büyük bir kısım sanat eserinde de Yunan üslubunu görmek mümkün. Etrüsk eserleri yoğun olarak Yunan tanrılar panteonuna ilişkin izler taşıyor olsa da, kendine has bir üslubu olduğu kaçınılmaz. Bu eserlerin sanat tarihi açısından tetkiki ile taşıdığı izlerle, arkeolojik geçmişlerine dair akademik nitelikte bir çalışma içeriyor kitap. Benim bu maratonda bu kitabı tanıtmamın sebebine gelince; aslında Etrüskler konusu ile ilk tanışıklığım bu tarih maratonuna rast gelmiş değil. Uzun süredir incelediğim ve yakından takip ettiğim bir konu. Hatta maratona başlamama sebep olan Reha Oğuz hocanın kitabını satın almamın sebebi de Etrüskler olmuştu. Bu uygarlıkla ilgili okumalarım sırasında, Etrüsklerin kökenlerine ilişkin tezlerde bizim akademisyenlerimizin yoğun olarak üzerinde durduğu konulardan birisi, Etrüsklerin de sanat eserlerinde hayvan üslubunu yansıtıyor oldukları idi. Hatta bu konuyu Etrüsk-Türk bağlantısı noktasında ele aldıkları için epey de dikkatimi çektiğini söylemeliyim. Elif Tül Tulunay'ın bu konudaki bakış açısı akademik ve tarafsız nitelik arz ediyor. Bu anlamda da en azından Etrüsk sanatına dair bilgi sahibi olmak ve daha geniş bir bakış açısı kazanmak adına önemli bir eser. Sanat tarihi ile ilgilenen ve bu konuya ait kitaplardan hoşlananlar için rahatlıkla önerebileceğim bir kitap. 

Köken Tezine, Farklı Bir Sesin Desteği: Etrüsk-Türk Bağı - Firudin Ağasıoğlu (Celilov) 

Geçmişte Etrüsklerin İtalya'da yerleşik olup olmadıkları, eğer buraya bir göç ile geldi iseler nereden gelmiş olduklarına ilişkin pek yoğun tartışmalar mevcuttur. Son dönemde yapılan gen araştırmaları neticesinde, Herodot tarihinde isabetli bir şekilde vurgulandığı üzere, dünyanın pek çok bölgesinden alınan dna örneklerinde; Batı Anadolu'daki insanlar ile Toscana bölgesindeki (Etrüsklerin hakim olduğu bölge) insanların dna örneklerinin karşılaştırılması sonucu yüksek oranda uyumun tespit edilmesi Etrüsklerin Lidya topraklarından göçen Tyrrhenler olduğuna ilişkin tezi ciddi bir kanıta kavuşturmuş durumda. Bu doğrultuda Etrüsklerin Türklerin ilk atalarından olması başka bir deyişle -antropolojik değil kültürel anlamda kullanmayı tercih ettiğim- Türk kültürü ve medeniyetinin ilk temsilcilerinden olmaları yönündeki tezler önem kazanmış durumda. Size bu kapsamda tanıtacağım ikinci kitap Bilgeoğuz Yayınları tarafından basılmış. Karton kapaklı  238 sayfa. Renkli görsellerle süslenmiş, sayfa yapısı açısından kaliteli bir baskı. Lakin en son söylemek istediğimi ilk başta söylemeliyim. Çeviri ve metnin kitaba yerleştirilmesi konusunda sanki biraz özensiz davranılmış gibi. Kitabın yazarı Azeri olduğu için, belirli yerlerde çevrilmeyen metinleri az buçuk Azeri Türkçesi bilgisi ile kotarabilirsiniz; fakat hiç çevrilmemiş Kiril alfabesi ile olduğu gibi bırakılmış olan bir-iki pasaj var. Bunun dışında resimlerin altındaki açıklama yazılarında da aynı durumla karşılaşılıyor. Oysa biraz daha özenli ve dikkat edilerek yapılmış bir baskı, muhtevası dolayısıyla çok büyük kıymet taşıyan bu esere, çok daha fazla değer katmış olurdu. Ben buradan bu hususu belirtmiş olayım, umarım yayınevi de en azından bir sonraki baskılarında bu hususa daha fazla dikkat eder. Firudin Ağasıoğlu Etrüsk meselesini incelemek için Urmu Teorisini Altay Teorisine karşı ileri süren Azeri bilim adamlarından. Ona göre Altay Dil Teorisi bazı uygarlıkların Türk kültürü ile bağını açıklamak konusunda yanlı ve yetersiz kalmakta. Eski Çağ Türk tarihini incelerken bu konuda hakkı olduğuna inanmak için yeterli delil olduğuna inanıyorum. Kısaca Urmu Teorisi nedir derseniz, bu teoriye göre Proto-Türkler'in ilk yurdu Mezopotamya, özellikle bugün İran tarafından kurutulmaya çalışılan Urmiye Gölü civarındadır. Göçlerin bu bölgeden hem Orta Asya'ya, hem Batıya doğru gerçekleşmiş olduğunu ve Orta Asya'ya göçenlerin, göç yollarını tekrar batıya çevirmesi ile günümüz eski çağ tarihinin oluşmaya başladığını savunan teori. Bu kapsamda bu kitapta da geniş bir örneğini göreceğiniz üzere, Prof. Dr. Firudin Ağasıoğlu'na göre Ön(Proto)-Türkler M.Ö. 4. binyılda Urmiye gölü çevresinde ilk yurtlarından doğuya, Orta Asya'ya uzanarak burada Afanasyevo ve Andronovo kültürlerini oluşturarak Türklerin ilk atayurdu kabul edilen -yazara göre ikinci atayurt olan- Orta Asya'ya hakim olmuşlardır. Buradan batıya göçen kollar da, Anadolu'da yer alan Ön-Türk boyları olduğu yönünde tezler geliştirilen Hatti, Hurri, Frig, Trak, Pelasg gibi uygarlıklar ve kültürleri oluşturarak bölgeye hakim olmuşlardır.

Urmu teorisi ile ilgili Etrüskler hakkında düşüncelerimi paylaşacağım son yazıda daha detaylı açıklama sunacağım. Şimdilik kitabımıza devam edersek, Firudin hocanın bu kitabı, Urmiye'den batıya göçen boyların oluşturduğu yüksek bir medeniyet olan Etrüsk medeniyetinin aslında bir Ön-Türk uygarlığı olduğu yolundaki delilleri sunmak amacı taşıyor. Önce Etrüsklere ilişkin kaynakları inceleyen yazar, daha sonra Kafkas-Troya-Etruriya arasındaki bağı açıklayarak devam ediyor. Etrüsklerle ilgili en yaygın Türk tezlerinden biri olan ve kaynak olarak Aeneas Destanı, İlyada ve Herodot tarihinde geçen ifadelerin gösterildiği tezler arasında, farklı bir tez olarak Firudin Ağasıoğlu Urmiye civarından Kafkasya'ya, bugünkü Azerbaycan'a göçen halkın, buradan Troya'ya, oradan da Etruriya'ya giden halk olabileceği yönünde deliller sunuluyor. Etrüsklerin Batı Anadolu'dan göçmesi yönündeki iki tezin gerçek olması ihtimali de dikkate sunulmuş. Kaldı ki Lidya'dan Tyyrhen komutasında göçenlerle, Troya'dan Aeneas komutasında İtalya'yı mesken edinenlerin arasında epey bir zaman farkı var. Bu bağlamda Ön-Etrüskler olarak tanımlanan Villanova kültürünün M.Ö. 1.300 civarına kadar geri gittiği düşünülürse, Etruriya'nın kuzeyine gerçekleşen ilk göçün Aeneas komutasında ki Troyalılar tarafından yapılmış olduğu düşünülebilir. Yazar daha sonra Etrüsk ve Sakalar arasındaki benzerliklerden dem vuruyor ki, bu tezler Etrüsklerin Türklüğü hakkında en detaylı delil sunulan tezlerden. Bununla ilgili de düşünce yazısı kısmında geniş bilgi sunmayı planlıyorum. İki bin yıllık bir süre boyunca ölü diller içerisinde yer aldığından, son iki yüz yıldır çözümlenmesi için harcanılan pek çok emeğe karşın Etrüsk dili tam olarak çözümlenmiş değil. Buna karşın yazar tarafından Etrüskçe ve Türkçe arasında benzer olabilecek kelimeler üzerinden bir analiz de yapılmış. Kitap boyunca demografik, etnogenez açıdan Etrüsk-Türk bağı ciddi delillerle vurgulanmış durumda. Din, sosyal yaşam, sanat açısından rastlanabilecek benzerlikler de mevcut. Bu sebeple Etrüskler hakkında araştırma yapıyorsanız muhakkak okumanız gerektiğine inandığım bir kitap.

Pelasglardan, Basklara Uzanan Yolculuk: Türklerin İlk Ataları - Adile Ayda

Başlığı okuduğunuzda hemen fikir sahibi olmamanız için kitapla ilgili giriş cümlelerine geçmeden, Baskların Türklerin atası olduğuna yönelik bir tez olmadığını belirteyim. Baskların kökeni ile ilgili beş sayfa boyunca yapılmış açıklamalar ve tezlere binaen bu başlığı seçtim. Türkiye'de Etrüskoloji denilince akla gelen ilk isimlerden birisi Adile Ayda'dır. Bunun en önemli sebeplerinden birisi de, elçi olarak görev yaptığı uzun yıllar boyunca Etrüsklerin Türk olduklarına dair tezlerini Fransızca kitaplarda bastırıp, Avrupalı Etrüskologlarla bu konuda ciddi şekilde fikri tartışma içerisinde olmasıdır. İtalyanca ve Fransızca'ya hakim olması sebebiyle, pek çok yabancı vesika ve tarihi belgeyi inceleyerek oluşturmuş olduğu tez, üzerinden kırk yıl geçmesine rağmen, günümüz şartlarında dahi ciddi bir tez ve dikkate değer bir araştırma niteliği taşıyor. Bu araştırmalarının bir ürünü olarak Türkçe basılan kitaplarından birisi olan "Türklerin İlk Ataları" yoğunlukla Etrüsk-Türk ilişkisini incelemekle birlikte, Pelasglar, Sakalar ve hatta Basklara dair önemli bilgiler içermekte. Kitap 1987 yılında Ayyıldız Matbaası tarafından basılmış. Karton kapaklı 218 sayfa. Eski ve kıymetli bir kitap. İnternet sahaflarında yaptığım kısa bir araştırma sonucu temin etmeyi başardığım, bu sebeple kütüphanemin kıymetli bir misafiri olan kitap hakkında tek başına bir yazı da yayınlayabilirdim. Lakin Türk Tarihi Maratonu kapsamında kitap tanıtma usulüm malum olduğu üzere, bir kısmına burada, bir diğer kısmına da düşünceler yazısında yer vereceğim önemli bir eser. Adile Ayda Etrüsk meselesinin daha kolay çözümlenebilmesi için, Mikenlerden önce bugünkü Yunanistan'ı işgal eden ve orada yüksek medeniyetin ilk temellerini atan; Herodot'un Pelaskoi diye betimlediği halkın kökeninin çözümlenmesi gerektiği görüşünde. Dilimize Pelasglar olarak geçen topluluğun kim olduğuna dair, hem kitabın sonunda sunduğu tebliğ, hem de kitabın girişinde yer alan ana bir metin mevcut. Kendisinin de tavsiye ettiği üzere, kitapta Pelasglarla ilgili bölüme başlamadan önce, kitabın sonlarında yer alan "Pelasglar Kimdir" başlıklı tebliği okumanız, yazarın bahsettiği şeyleri daha kolay özümsemenize sebebiyet verecektir. Ayda'ya göre, Pelasglar, Miken uygarlığı ile karışmalarına rağmen, buradan Batı Anadolu'ya, (Lidyaya) Limni adasına göçmüş olma ihtimalleri yüksek bir halk. Bu bölgelerden de, Villanova yani Ön-Etrüsklerin topraklarına göçtüklerini, dolayısıyla Etrüsklerin atasının Pelasglar olabileceğini savunuyor. Yalnız iki ayrıntı ile birlikte; kitaptaki hakim görüş doğrultusunda, yazara göre Etrüskler aslında Turlar ile Sakaların birleşmesinden doğan bir ulus. Turların kim olduğu sorusuna Troya olarak cevap veriyor ve ülkenin isimlerinden birisinin Truia olarak yazılmış olmasını buna delil gösteriyor. Bu tezi ile aslında hem Etrüsklerin atalarının Troyalı olduğunu, hem de Troyalıların atalarının Pelasglar olduğunu savunuyor. Batı Anadoludan göçenlerle, Güney Rusya ve Alpler üzerinden İtalya'ya inen Sakaların (Herodot'un tarifi kullanılıyor; Skuthailer yani İskitler) birleşerek yüksek Etrüsk medeniyetini oluşturduğunu belirtiyor.

Etimolojik ve dilbilimsel ilkeler doğrultusunda, tıpkı İskitler bahsinde Zaur Hasanov'un bahsettiği hususlara yakın bir şekilde, İskitlere ilişkin doğru okunuşun "Sku" olduğunu, Herodot'un kendisine, "o" ları hafifçe bükerek konuşan bir halk olduğu düşünülen İskitlerin kendilerini; "Ben Suku" yani Saka olarak tanıtmış olma ihtimaline dayanan varsayımları da var. Bu varsayımların bir kısmı elbetteki delilden yoksun, beyin fırtınası şeklinde gelişmiş. Adile Ayda Hasanov'un göre "Skuz" olarak okunması gereken kelimeyi "Sku" olarak okumakla nihayetinde Pelasgların da aslında "Pela-Sku (Saka)" Etrüsklerin de "Tur-Sku (Saka)" olarak birer Saka kavmi olduğunu, yani her iki topluluğunda Turani olduğunu iddia ediyor. Etrusci, Trusci kelimesinin çözümlemesi ile Pelaskoi kelimesinin çözümlenmesi düşünülürse, mantıki olarak çok geçerli tespitler olduklarını düşünüyorum. Bununla beraber, Tyrrhen okunuşuna da karşı çıkan Ayda, eski Yunancada "y" nin "u" olarak epsilon "e" nin de eskiden "a" olarak okunduğuna dair, akademik bir dilbilim kaynağında verdiği delille, doğru okunuşun "Turan" olduğunu, Latinlerin Tyrrhen Denizi dedikleri yerin, aslında Turan Denizi olduğunu iddia ediyor. Bu konulara dair sunduğu deliller, kaynaklar ve yabancı etrüskologların bazen bilinçli, bazen sehven sundukları verileri kullanmış. Sehven veri sunmaktan kasıt ise, bazı etrüskologların ve batı eski çağ tarihçilerinin kazayla Etrüsk-Türk bağına ilişkin delil olabilecek verileri sunması ve daha sonra kendi sundukları belgeleri yalanlamaları anlamında sunduğum bir ifade. Ne yazık ki, günümüz tarihçiliğinin, siyasi, ideolojik ve ırkçı bir hal almaya başladığı günlerde, tarih yazmak adına tarihin sürekli tahrif edildiği bir dönemden geçmesinin nadide bir delili oluyor bu durum. Kitapta Etrüskler ve Pelasglardan başka İskitlere de geniş yer ayrılmış durumda. Saka ismi üzerinde ve okunuşu üzerinde duruluyor. Herodot tarihinde geçen Sokolot ve Skuthai kelimelerinden bugün pek çok Türkologun vardığı bilgilere 40 yıl önce mantıkla ulaşmayı başarmış olması açısından Adile Ayda'nın eseri gerçek bir hazine. Kitapta ayrıca Basklara ilişkin ilgi çekici bir bölümde mevcut. Etrüsk ve Pelasg isminde izlediği ilerlemeyi Basklar içinde sergileyen Adile Ayda, Ba-Sku, Baska kelimeleri arasında kurulan bağı, başka eserlerden alıntı ile sunuyor ve ekliyor; "bu konunun daha ayrıntılı araştırılması lazım." Nadirkitap'da halen satışta olduğunu görebiliyorum. Lakin kıymetli ve az bulunan bir eser. Sadece Etrüsklere değil, Türklerin ataları olabilecek uygarlıklara dair de bir başvuru kitabı. Daha da önemlisi, Altay teorisini, Urmu teorisi ile bir bütün haline getirebilecek bağlantıların kurulması açısından elzem deliller içeriyor. Son olarak Adile Ayda zaman geçtikçe kitabının değerinin anlaşılacağını belirtmiş kitapta. Buna bende yürekten inanıyorum.

Etrüskler ile ilgili kitaplara dair ilk bölümü böylece bitirmiş durumdayım. Kısa bir süre içerisinde iki önemli kitap ile ikinci bölümü, ondan sonra da Etrüsk uygarlığına ilişkin düşüncelerimi paylaşacağım yazıyı da yayınlayarak, Eski çağ Türk tarihini uygarlıklar bazında bitireceğim ve size bu konudaki genel kaynakları tanıtacağım.

O zamana kadar tarihin tozlu rafları arasında gezinmeyi ihmal etmeyin ve sağlıcakla kalın.