Göklerden Gelen Kararlara Dair: Cengiz Han'a Küsen Bulut - Cengiz Aytmatov

"Devlet, yakıtı insan olan bir sobadır"



Dinlenmeye çok ihtiyacım olduğu için on gündür herhangi bir yazı paylaşamadım. Öncelikle bunun için hepinizden özür dilerim. Buna karşın önümüzdeki süreçte, belki de her güne varabilecek sıklıkta yazılar paylaşarak bu arayı kapatmayı düşünüyorum. Temmuz ayını Aytmatov ile kapatmış olduğum için ağustos ayının açılışını da; hem önceki kitabın önemli bir parçası olması sebebiyle, hem de güncel durumumuzu anlamak ve kısa ama anlam dolu bir kitapla sizleri tanıştırmak için Aytmatov ile yapacağım. Kitap size önceki yazıda da bahsettiğim gibi Ötüken Yayınları tarafından yayınlanan Aytmatov setinin bir parçası; ama aynı zamanda tıpkı diğer kitap gibi bu da tek olarak satılıyor. Karton kapaklı 113 sayfa. Aslında bu kitap Gün Olur Asra Bedel isimli romanın bir parçası olarak yazılmış; fakat dönemin Sovyet yetkilileri tarafından sakıncalı bulunarak bu romanın içerisinden çıkartılmış bir bölüm. Aytmatov'un daha sonra uygun bir fırsat bulduğunda, eski romanı güncellemek yerine, ayrı bir kitap olarak çıkartmayı uygun gördüğü bir eser. Gün Olur Asra Bedel kitabında ana karakter olan Yedigey'in hikayesi içerisinde bir bölümü dolduran Abutalip Kuttubayev'in rejime karşı işlediği iddia edilen suçlar dolayısıyla KGB tarafından tutuklanıp götürüldüğü ve orada sorgulandığı kısmı anlatan bir bölüm. Burada Kuttubayev'in hikayesi anlatılırken, kitaba ismini de veren muazzam bir hikaye ile olayın örgüsü birleştiriliyor ki, okuduğunuz anda birçok güncel olguya, hayata bakış açınıza ve gökten gelen kararlara ilişkin epey bir fikir sahibi oluyorsunuz. Ayrıntısını kitaptan okuyacağınız bu güzel hikayeye kısaca değinirsem, ne demek istediğimi daha net anlayacağınızı düşünüyorum. Cengiz Han'a büyük ve kıyıcı Moğol hakimiyetine başladığı sıralarda, bir Kam yani şaman gelir ve Gök-Tanrı'nın Cengiz Han'a lütufunu işaret eden bir bulutun geleceğini, bu bulutun gitmemesi ve Gök-Tanrı'nın lütufunu kaybetmemesi için dikkat etmesi gerektiğini söyler. Kam'ın söylediği gerçek olur ve Cengiz Han'ı seferleri boyunca takip eden bir bulut peyda olur başının üzerinde. Gök-Tanrının bu takdisi ile seferlerine devam eden Cengiz Han bir yandan bütün kudreti ve azametine karşın, Gök-Tanrının bu hediyesini kaybetmemek için çaba gösterirken, sizlerin de kitapta okuyacağı bir takım olaylar üzerine Kağan'ın aldığı bir karar ve bu kararın altında yatan psikolojik, manevi bir takım sebepleri de dahil ettikten sonra Cengiz Han'ın başındaki bulut bu karara bağlı olarak kaybolur. Aytmatov'un hikayeleştirdiği bu kısıma kendi yorumunu dahil etmesi ve tarihi gerçeklikle birleştirmesi karşısında, Cengiz Han'ın Avrupa içine ilerleyememesine, devleti oğullarına bırakıp çekilmesine de manevi olarak bu bulutun sebep olduğunu beyan etmesi sonucu hikaye bitip tekrar Kuttubayev'in hikayesine dönüş yapılır.

Bu hikayeyi Sovyetler Birliği rejimine karşı alegorik bir hikaye üzerinden bir suçlama malzemesi olarak kullanan askeri savcı Tansıkbayev; KGB'nin varlığını idame ettirebilmesi için sürekli bir düşman yaratması olgusunun en vücuda gelmiş hali olarak romanda karşımıza çıkmaktadır. Kitapta altı çizilebilecek o kadar çok sözcük bulabilirsiniz ki, tespitlere hayran kalıp, manalarına dair derin düşüncelere dalmaktan hikayeye ciddi aralar verebilirsiniz. Cengiz Han'ın Gök-Tanrının kararı ile engel tanımadan yürüdüğü seferde, yine gökten gelen bir karar neticesinde, Tanrının lütufunun, zulmettiği kişinin başı üzerine çöreklenmesi üzerinden çıkarılabilecek pek çok ders bulabilirsiniz. Dünyanın bilinen en büyük fatihlerinden olan; hiçbir imparatorluğa nasip olmamış büyüklükte bir imparatorluğun sahibi olan, azametli, engel tanımayan, gururlu ve dünyanın tamamını kendi bayrağı altında toplamaya ant içmiş bir hakanın, Gök'ün kararı karşısında kapıldığı umutsuzluk ve dahi tüm dünyayı fethetme arzusunu yitirişi soluk kesici bir şekilde anlatılmıştır. Gücün ve onun sahibinin; kendi büyüklüğünün rüzgarına kapılıp, küçük insanların hayatlarında kopardığı fırtınaları görmemesinin, anlamamasının sonucunda, göklerden gelecek bir kararın, küçük insanların hayatlarında kopmakta olan bir fırtınayı dindireceğini anlatmıştır Aytmatov. Devletin var olmak için özellikle masum insanları yakıp tükettiği bir soba olduğunu hatırlatmaktadır bizlere. Erdene ve Kuttubayev'in yüreğindeki ateş ile Cengiz Han ve Tansıkbayev'in yüreğindeki ateşin ne kadar farklı olduğunu öğretmektedir aynı zamanda. Togulan'ın çadırında, onunla birlikte kendi gönlümüzdeki ejderhaları nakşederken bayraklara, o bayrakların altında toplananların bizim gönlümüzden geçen ejderhaların ne kadar farkında olmadığını göstermektedir bir başka yönüyle. Basit hayalleri ve umutları olan insanların kalp sektesinden(!) öldüğü, dizginlenemez tutkuları ve hırsları olan adamların kahrederek yaşadığı bir dünyayı resmetmektedir. Kitabı bitirip bir köşeye koyduğunuz da aklınıza gelebilecek önemli sorulardan birisi de; "Cengiz Han'ın bulutun takdisini kaybettiği için mi? yoksa gökten gelen bir kararın kendisini terk ettiğine inandığı için mi köşeye çekilmiş olduğudur". Cengiz Han'a küsen bulut mudur? yoksa bulutun kendisine küstüğüne inanan Cengiz Han kendi kendisine mi küsmüştür?

Okudukça pek çok soru içerisinde bulabilirsiniz kendinizi. Okuması ve kafanızda canlandırması rahat, aynı zamanda Aytmatov'un imgeleri ile boğuşarak iç hesaplaşmalara girebileceğiniz kadar gergin bir kitap elinizdeki. Gün Olur Asra Bedel'in içinden hiç çıkmasaydı olur muydu diye düşünmüyorum. Zira o zaman tek başına büyük bir anlam ifade edebilecek bir kitap yerine, güzel bir romanın anlamlı bir bölümünden öteye geçemeyecek bir yazın olarak kalacağına inanıyorum. Günümüzde yaşananları anlamlandırabilecek, bazı konularda daha geniş ve esnek düşünmemizi sağlayabilecek bir Aytmatov klasiği okumak istiyorsanız, muhakkak okumanız gereken kitapların arasında yer almalı.

Kısa süre içerisinde tekrar görüşmek dileğiyle, kitaplarla kalın.