Vahdet-i Vücuttan, Taocu Felsefeye Varlık ve Tanrı: Kadim Felsefe - Aldous Huxley

"Aslında, insanı kurtaran hakikat Buddha tarafından hiçbir zaman vaaz edilmedi. 
O, kişinin bunu kendi içinde idrak etmesi gerektiğini görmüştü"
Sutralamkara



İnsanların çoğu, bazen gizliden gizliye, bazen ise aleni bir şekilde varlıklarının sebebini, bu yaşamda doldurdukları boşluğun ne anlam taşıdığını öğrenmeye çalışarak geçirir ömrünü. İşte felsefenin en önemli var olma sebeplerinden birisi de budur. Cevaplamaya çalıştığı en önemli sorular arasında, Tanrının varlığı ve yokluğu yer alan felsefe pek çok akım ve alt dalları, temel bir varlık sorununun çözümlenmesi için düşünceler üretmekte ve ciddi beyin fırtınaları yaratmaktadır. Tanrının varlığına ilişkin felsefeler konusunda her zaman olduğu gibi ışık Doğudan yükselmektedir. Budizm, Tasavvuf gibi derin ve girift yapıya sahip, yoğun felsefi aktarımlar içeren inanç ve düşünce sistemlerinin yanı sıra, Batı dünyasında bu soruların Platon'dan başlayan bir gelenekle süregelen Tanrının ve dünyanın varoluşuna ilişkin tartışmalarla, felsefi akımlarla ortaya pek çok yeni düşünce çıkarmakta, bütün bu düşünceler sarmalı, tek bir gerçeklikte buluşma eğilimi sergilemektedir. Bu eğilimi en net şekilde gösteren bir kitaptan ve etrafında kurulduğu felsefeden bahsedeceğim bugün sizlere. Aldous Huxley'nin 1944 yılında yazılan ancak altında bin yılların birikimi ve bilgisinin yattığı Perenyal Felsefe, Ezeli Hikmet ya da kitaba verilen adıyla Kadim Felsefe'yi tanıtacağım sizlere. Kitap İthaki Yayınları tarafından basılmış, karton kapaklı 474 sayfa. Kitabın arka yüzünde yer alan Aldous Huxley'nin ifadeleri bu düşünce patlamasına nasıl yol aldığını açıklar nitelikte. Özet olarak "dünyanın hiçbir anlamı olmadığını kabul etmenin, dünyada hiçbir anlam keşfedemeyenlerin işine geldiğini" söylüyor. Peki Kadim Felsefe neyi anlatıyor, neyi kapsıyor? Tanrının birliği ve varlığını Eckhart, William Law, Buddha, Tao, Mevlana, Gazali ve pek çok farklı referansla açıklamaya çalışıyor. Bir anlamıyla anlattıkları tasavvufla ilgilenenler tarafından Vahdet-i Vücut felsefesinin Avrupai bir yorumu gibi algılanabilir. Ancak elbette bu kadar basit ve sığ bir tanımla açıklanabilecek bir durumda değil. Huxley'nin Budizm'den yoğun şekilde etkilendiği ortada ve belki de sadece Budizm'e değil, kadim gerçekliğe işaret ettiği için onun sadece Budizm'de yoğun olarak gördüğü Tanrının insan ile bir olduğu gerçeğine yer yer, Mevlana'nın Mesnevi'sinden beyitler, Gazali'den paragraflar eşlik ediyor. Bu konuyla ilgili görüşlerimi sona saklamakla birlikte, Bayezid-i Bestami'nin kıssalarını bir Huxley kitabında görmenin beni epey şaşırttığını söylemeliyim. Kadim Felsefenin temelinde Tanrının var ve yok olduğu, bu şekilde ikiliği ortadan kaldırarak birliği sağladığına ilişkin gerçekten mühim beyin fırtınaları yapılmış. Bunun dışında Hıristiyan teolojisinin mutasavvıfı olarak yorumlayabileceğimiz, Eckhart'ın Kadim Felsefenin prensiplerinde oldukça etkili olduğunu görebiliyoruz.

İnsanın Tanrının bir parçası değil, bizzat onun varlığının tecellisi olduğunu anlatarak başlayan kitap, dinlerin doğru anlamıyla kullanılan hakikate erişmekte birer yol gösterici olmakla birlikte, hakikate en büyük zararı yine onların verdiğini çok ikna edici bir dille anlatıyor. Bunun dışında, Tanrının hakikatine ulaşabilmek için izlenmesi gereken yolu, nefsin körlenmesi, dua, çile gibi süreçleri, din ve karakterin, iyi ve kötünün, ölümsüzlük ve ölümden sonra yaşamın, tefekkürün, putperestliğin, duygusallığın bilgisine dair ilgi çekici çıkarımlarla karşılaşıyorsunuz. Bütün bunları yaparken, kendi metinlerinin arasına girerek, kah Eckhart'tan, Kah Budizm öğretilerinden, Kah Tao'cu felsefeden, Kah tasavvuftan alıntılar sunuyor. Okurken gittikçe genişleyen, sadece varoluşun felsefesinin değil; ahlakın, dinin, kudretin, siyasetin, savaşların, hırsların doğasına ve gelişmesine dair dikkat çekici tespitler yapan dolu dolu ve saygı duyulması gereken bir eserle karşı karşıya kaldığınızı anlıyorsunuz. Bütün varlıkların Tanrının tecellisi olduğunu sadece beynelmilel Platoncu bir bakış açısıyla değil, dönem itibariyle elde edilmiş olan pek çok bilginin, felsefenin, öğretinin harmanlanmasıyla gözleriniz önüne seren bir eser olduğuna da dikkatinizi çekerim. Kadim bilginin yanında dinlerin insanı kötülüğe itme potansiyelinin ne denli büyük olduğuna dair bir bölüm var ki, inançları değil; ancak seçimleri sorgulama aşamasında insan zihnindeki epey bir taşın yerini değiştiriyor. Aslında dünyanın bütün bir Tanrı veya tanrısal ilkenin yansıması olduğu fikri, Platon'un İdealar dünyası fikrinden bu yana, esas özde, yani tanrısal ilkede bir değişiklik yaratmamakla birlikte, peşi sıra gelen öğreti ve felsefelerle daha ikna edici ve daha çürütülemez bir düşünce haline gelmekte. Bununla birlikte Huxley'nin kitabı açısından düşünürsek Hıristiyan teolojisinin tüketici dilinden izler taşıyan Eckhart, Azizlerin sözleri ve diğer tanımlamaların ve Budizm ile Taocu Felsefenin geniş yelpazesine rağmen, bu fikire en büyük atılımları kazandıran tasavvuftan bu kadar az besleniyor olması, en azından felsefenin yapısal tamlığına zarar vermiş. Mesela Muhyiddin İbn Arabi'den, Yesevi'den, Yunus Emre'den, Abdülkadir Geylani'den, Sadrettin Konevi'nden kendisinin "Ezeli Hikmet" dediği hususa ilişkin çok daha derin ve aksini ispatlamanın zor olduğu temeller alabilecekken, yüksek ihtimalle kaynaklara ulaşmadaki sıkıntıdan; düşük bir ihtimalle de, tasavvufu Mevlana'dan, Mevlana'yı İranlı bir şairden ibaret sayan Batı dar görüşlülüğünün dışa vurumundan kaynaklanan bir hal sonucu kadim felsefeyi olabileceğinden biraz daha sarsılan bir temel üzerine inşa ettiği dikkatimi çekiyor. Özellikle bu kitapta bahsedilen hususların İbn Arabi'nin Fusus-ül Hikem adlı eserinde akıl almaz bir yoğunlukta sunulduğu ve günümüzde tanınmış meşhur mutasavvıfların büyük çoğunluğunun İbn Arabi'den feyiz almış olduğu düşünülürse, belki de Kadim Felsefenin ve hatta kapsayıcısı olan bu eserden veya İbn Arabi'den herhangi bir referans alınmamış olması tek başına bu eseri eksik bırakıyor.

Bütün bu söylemlere rağmen, özellikle Doğu mistisizmi ve metafiziğine kıyasla, daha realist, rasyonalist ve materyalist söylemlerle yoğrulmuş Batı felsefesinin, Yunan filozoflarının öğretilerinden bunca uzaklaşmış oldukları bir dönemde böylesine girift bir felsefe ve eser çıkmış olması, kanaatimce takdire şayan. Özellikle Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'da tanımladığı kimilerine göre distopik, kimilerine ve kendisine göre de ütopik dünyaya bakış açısının ardından, "Ezeli Hikmet"in ışığı ile yıkanmış bir dimağ ile okuyucusunun karşısına bu şekilde çıkmış olması hem büyük bir cesaret, hem de korkusuz bir varoluş çığlığı olsa gerek. Kaldı ki okurken, Camus, Kafka, Dostoyevski vb. pek çok varoluşçu yazarın, bilinçli veya bilinç dışı bir şekilde Kadim Felsefenin alt metinlerini oluşturduğunu fark ettirmesi sebebiyle; bu felsefenin, o dönemin sadece edebi bir başkaldırısının değil, ebedi bir varoluşun başlangıcı olduğunu görebilirsiniz. Bir gün size Fusus-ül Hikem'i tanıtır mıyım? Soluğum, bilgim, dimağım, buna yeter mi bilmiyorum. Ancak pek geniş bir tasavvuf divanına sahip olup, onun hakkını veremediğimi Huxley'nin bir kitabıyla anlayacağımı söyleselerdi, buna benliğimi kemiren bencilliğim kesinlikle kahkahalarla gülerdi. Özellikle yıllardır tasavvuf okuyan ve yaşamaya çalışan bir "ben" olarak, benliğimden vazgeçmem için Huxley'nin kitabının daha ikna edici olduğunu söyleselerdi, bu da komik bir hikaye olabilirdi. Ancak komik değil. Belki yaş kemale erdiğinden, belki zamanı geldiğinden, belki de henüz hazır olduğumdan; üst üste gelen kelimeler omzumdan aşağı dökülüp, yazılan her harfin, tek bir hakikati anlatmak için pek çok farklı yolu denediğini ve anlatmaya çalıştığı hakikatin bizzat kendisi olduğunu anlamak yeni kısmet olmuştur. Elbette sizlere buradan ahkam keserek, dünyanın bilgisini, sonsuz ışığı, ezeli hikmeti, kadim felsefeyi kusursuz bir şekilde anladığımı iddia etmeyeceğim. Sadece artık "hakikat" denilen şeyin kapısını tıklatmış olduğumu iddia edebilirim. Umarım kapıyı açabilecek ve bana kendisini gösterecek hakikat ve onun tecellisi olan yeni kelimelerle kucaklaşabilirim.

Sizleri bazen hakikate ulaştıran, bazen hakikatten uzaklaştıran, ama bir şekilde yol almanızı sağlayan, güzel, sarsılmaz, terk etmez dostlarımızla, kitaplarınızla kalın.

Başka bir incelemede görüşmek dileğiyle.