Evlerden, Hikmet Burcuna Yolculuk: Şiirler, Bütün Yapıtları - Behçet Necatigil

"İnsanlara, tezgahlara, kağıtlara kolaydı,
Biz bu kadar eğilmezdik, çocuklar olmasaydı"
Çocuklar şiirinden



İnsanın dimağından akıp giden kelimeler bazen katran karası zehir gibi, bazen de damla damla bal gibi tat verir ruhuna. Ancak tuhaftır insanoğlu, kendisini acıtan şeyleri, daha fazla sever. Çoğunlukla bir hikaye de kendi acılarını veya sevinçlerini bütünleyebilirken, her iki duyguyu da tam olarak yaşayabilmenin en bilindik yolu şiir okumaktır. İşte bu şiir deryasının içerisinde dönem edebiyatının ve şiirinin hiçbir akımına kapılmadan kırk yıldan uzun bir süre kendi şiirini oluşturan ve dolayısıyla Türk şiiri içerisinde benim için yeri her zaman ayrı olan Behçet Necatigil ile tanıştırmak, tanıştıysanız tekrar ismini hatırlatmak istedim sizlere. Evlerin Şairi olarak adlandırılmasına rağmen bana göre, hayatında karşılaştığı her şeyi şiir haline getirip aktarabilen "her duygunun şairi"dir kendisi. Size tanıtacağım eser, bütün yapıtlarını, kitaplarına girmemiş şiirlerini ve dahi hiç yayınlanmamış şiirlerini hasıl-ı kelam bütün yapıtlarını içeren Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlanmış, 517 sayfalık karton kapaklı muazzam kaliteli bir Necatigil Külliyatı. Yapı Kredi Yayınlarının baskı kalitesi tıpkı diğer örneklerinde olduğu gibi tartışılmaz kalitede. Ali Tanyeri ve Hilmi Yavuz tarafından çok zahmetli bir çalışmanın ürünü olarak toparlanmış ve kitabın sonundaki notlar ile üzerinde epey titizlikle durulduğu belli olan, şiirseverlerin kütüphanelerinde muhakkak yer edinmesi gereken bir eser. Türk şiirinde Garip akımı ile başlayan büyük değişim esnasında, ne bu akıma kapılmış, ne İkinci Yeni akımının içerisinde yer almış, kendi üslubunu oluşturmuş ve bu üslubun içerisinde yoğrulmuş farklı ve anlaşılası bir şairdir Behçet Necatigil. Bir lisede öğretmen olarak sürdürdüğü mazbut yaşamı, evden okula, okuldan eve süregiden hayatının şiirlerine yansıması sonucu kendisine "evler şairi" denmiş olsa da, çok başka bir duygu ve düşüncenin adamı olarak imgelenmiştir zihnimde. Büyük bir çoğunluğun Necatigil okumaya başlamasına sebep olan "Sevgilerde" isimli efsane şiiri ile bütün insanlara pişmanlıkları, hayat mücadelesi ve fuzuli koşuşturmalar sırasında, asıl sahiplenilmesi gerekip de boş bırakılan sevmeyi hatırlatan; ancak pek çok insanın içerisinde, o feci geç kalmışlık duygusunu uyandıran bir kalemi vardır. Bununla birlikte dört duvar arasında geçen bir yaşama dair bu kadar çok kelime ve duyguyu bir araya getirmek konusundaki ustalığı tartışılmazdır. Evler adlı şiir kitabında evlerin hallerini anlatırken, Yıkık Duvar gibi şiirlerde imgelemenin ve soyut anlatımın en önemli örneklerinden birini sergilemiş, masanın altında yatan kediye, ışığı kesen duvarlara, periskoplara, bronoskopiye, komşulara dair şiirler yazabilmiştir. Özellikle ilk yıllarında ortaya çıkan şiirleri güzel ve duygu yüklü olmakla birlikte, okunduğunda Necatigil şiiri olduğunu belli eden dizeler ve üslubu sonraki eserlerinde kendisini daha net bir şekilde göstermiştir. 

Şiirlerinde yoğun bir pişmanlığın izini sürersiniz. Allah ile dargınlığını, şairlerin ne için şiir yazdığını, kendi ölümünü dahi şiir ile anlatmıştır. Hayatın büyük problemlerini, pişmanlıkları bu kadar yalın bir dille ve bir tekerleme ezberletir gibi insanın aklına kazıması sadece onun üslubunda rastlanabilecek bir netlikte ortaya çıkar. Onun pek büyük duyguları kolay ve yalın kelimeler seçerek anlatabilmesi, hem samimiyetini, hem de kelimeleri kullanma kudretini göstermektedir. Bütün bunların yanı sıra Necatigil, kelimeleri kullanma kudretinin bir sonucu olarak, edebiyat tarihimizin en kusursuz çevirmenlerinden birisi olarak gösterilmektedir. Knut Hamsun'un eserleri başta olmak üzere, Rainer Maria Rilke, Gustav Von Aschenbach, Stefan Zweig ve hatta Anton Çehov'un eserleri, Necatigil'in çevirisini yaptığı eserlerin sadece bir kısmıdır. Yalnızlık, hastalık ve ölüm üzerine yazdığı şiirleri ayrı bir ustalık eseridir. Ölümle lades tutuşabilecek ve ölümü aklından çıkarmayacak kadar çok ölüm hakkında yazmıştır. Yalın anlatımla oluşturmayı başardığı imgelerle Necatigil şiirini oluşturmakla kalmamış, aynı zamanda Garip akımı ile İkinci Yeni arasında nev-i şahsına münhasır bir geçiş yaratmayı başarmıştır. Melih Cevdet Anday'ın kendisine yazdığı bir şiirin ilk dizelerinde geçen ifadeler, onu anlatmak konusunda çok ustaca kaleme alınmıştır: "görünür suret-i devran bize cadu yerine, yedirir zehir dolu kaseyi tatlu yerine". Anday'ın işaret ettiği nokta gerçekten mühimdir ve hayranlık uyandıran bir tespittir. Yalın ve basit kelimelerle aslında insanın canını acıtan şeyleri, ona hissettirmeden dimağından aşağı zerk etmektedir. Kendi ifadelerine göre, onun dünyasını çizen, evin, ocağın vazgeçilmezliğini ve bir insanın ancak evinde oluşabileceğini kendisine göstermesi sebebiyle, Ziya Osman Saba'ya çok şey borçlu olduğunu söylemiştir. Necatigil, insanın ve şiirin kurtuluşunun eve bağlı olduğuna inanmıştır. "Ben ne batılı bir şair, ne öyle bir düşün adamı, sular akar düşünür, nasıl onarsa damı" diyebilen, bazen kendi kaleminin benliğinden çıkıp, halini anlatmak istediği bir kadının diline yerleşerek derdini anlatan, bazen de durumunu anlatmak yerine, durumumuzu aktarmak isteyen dizeleri ile değiştirmiştir hayatlarımızı. Bazı dizelerinde felsefeyi şiirin içine gömmüş, bazılarında ise dizelerden bir felsefe yaratmayı seçmiştir. 

Zaman zaman, onun dizelerini okurken, neden Necatigil'i sevdiğimi düşünürken bulmuşumdur kendimi. Varoluş felsefesinin dizelerinde ki yansımaları, en kabullenilmesi zor bir durumu bile, altın bir tepsi içerisindeki baldıran zehirini dahi berrak bir suymuş gibi içiren bir kalemi olması belki de beni ona hayran bırakan. Monotonluğun, düz yaşamın bir erdem olduğunu, bir insanın dört duvar içerisinden çıkmadan da, dört duvarı ötesinde sınırsızlığa erişebileceğini gösteren düşünce dünyası da bunda büyük bir etken olabilir. Şiirlerini aldığı piyango biletlerinin üzerine yazan, öğrencilerini şiir yazmaya teşvik eden, gurbet burcunda etkisinde kaldıkları ile birlikte ıssız bir adaya düşen, hasret burcunda kendine olan özlemini hatırlayan, hikmet burcunda geçtiği kaldırımları döşeyen, Türk şiirinin en kendine has, en yalın, en derin şairi olmasıdır belki de en büyük sebep. Umudu gösterip, sonunda insanı umuda bile temkinli yaklaştırmayı başaran doğasında, kelimelerinde büyük bir birikim olduğu su götürmez bir gerçek. Şiir okumayı sevip de, Behçet Necatigil'in dizeleri ile birlikte, gurbete, hasrete, hikmete yolculuk etmemiş olanların, hikmet burcu şairiyle bir an evvel tanışması gerekir. Evleri, kapıları, pencereleri, aşkı, yalnızlığı, hastalığı ve ölümü ondan daha sade ve vurucu şekilde anlatabilen ve bunları yaparken sizi kelimelerin enkazı altında bırakmayan başka bir şair yoktur. Türk şiir hayatının en büyük şairleri arasında kendisine yadsınamaz ve göz ardı edilemez bir yer kazandırmıştır. Bu kazanımlarla ve duyguları kısacık dizelerde, kendi dört duvar arasındaki hayatı gibi muazzam anlatan hikmet burcunun şairinin son dizeleri ile elveda derken kitaplarla, şiirle ve sevgilerle kalmayı unutmayın. 

Tekrar görüşmek dileğiyle;

"Çıt yok bellekte,
Acı anıları ilerlere kaçırmıştır.
Çocuklarını kurtaran bir anne gibi."