Tarihi Değerlendirirken Yeni Ufuklara Doğru: İran ile Turan - Osman Karatay

"Tarih, milletlerin tarlasıdır. Her toplum geçmişte bu tarlaya ne ekmişse, gelecekte onu biçer"
Voltaire



Maraton boyunca pek çok kitap okuyup, hayatıma giren pek çok yeni kavramla allak bullak olmuş zihnimi henüz toparlayamamış iken, eski çağ tarihine ve Türk tarihinin başlangıç noktasına dair pek çok bilgiyi, kavramı ve tezi tarumar eden bir eserle tanışabileceğimi hiç düşünmemiştim. Belirli bir konuya özgülenmiş okunabilecek kitapların sayısının bir insan ömründen çok çok daha fazlası olduğu düşünülürse, bazı kitaplarla karşılaşabildiğim için kendimi şanslı gördüğümü belirtmeliyim. Buna rağmen İran ile Turan kitabı ile karşılaşmamın akabinde, bu güne değin Türk tarihi maratonunda sunduğum pek çok bilgiyi reddeden, daha sağlam temeller üzerine oturtmayı amaçlayan, romantik milliyetçilikten kati şekilde uzaklaşmış ve bilimsel bir temele oturtulmuş bir kitap olması sebebiyle, sunduğu görüşlere karşı eleştiride bulunmayı dahi epey zorlaştırdığını itiraf etmeliyim. Size tanıtacağım kitap Ötüken Yayınları tarafından basılmış, karton kapaklı 308 sayfa. Kitabın alt başlığı "Eski Çağ'da Avrasya ve Orta Doğu'yu Hayal Etmek". Osman Karatay, iğneyi kendi tarih anlayışımıza batırdıktan sonra, Hint-Avrupa, Hint-İran tarihçiliğine çuvaldızı büyük bir maharetle batırıyor. Bu noktada, tek bir kelimeden yola çıkarak, dillerinde Türkçe ile ilişkilendirilebilecek pek çok kelimenin varlığına rağmen, Hititleri Hint-Avrupalı sayan tarihçilerin yaptığı hatayı yapmamamız adına, Sümer, Etrüsk meselelerine ciddi hassasiyetle yaklaşıyor. Osman Karatay'ı Türkler ansiklopedisi ve Doğu Avrupa Türk Tarihi isimli hacimli eserin hazırlanmasındaki emeklerinden az çok tanımış, her iki esere de sunduğu muazzam makale ve incelemeleri okumuştum. Neredeyse sekiz aydır okuduğum pek çok farklı kitap doğrultusunda Türk tarihi maratonu içerisinde adlandırdığım pek çok uygarlığa ilişkin, Türk ve Türkçe bağlantıları olmasına rağmen, uygarlığın tamamının Türklerin atası olarak yorumlanamayacağına dair, akademik tabanlı eleştirileri kendi adıma çok tatmin edici buldum. Nitekim Türkler ansiklopedisinde Osman Nedim Tuna'nın Sümer-Türk dil bağları ile ilgili çalışmasını değerlendiren bir yazıda da aynı minvalde görüş bildirilmiş ve Sümerlilerin tamamının Türk olduğuna hükmedilemeyeceği, Sümerce'nin içerisinde bulunan bunca kelimeden çıkartılabilecek tek ve kesin gerçekliğin, M.Ö. 3.000 civarı Sümerceyi etkileyebilecek bir Türkçe'nin varlığı olduğu bununda Sümerlileri etkileyebilecek büyüklükte bir Türk medeniyeti ile komşuluk olduğu belirtiliyor. Aynı bağlantıyı Etrüskler içinde kurarak, Etrüsklere Türk denilemeyeceğini, ancak Latin alfabesinin en büyük besleyicisi konumunda olan Etrüskçe'nin içerisinde bulunan çok sayıda Türkçe kelimenin yabana atılmaması gerektiğini belirtiyor. Konuya bir hızla girdiğim için ilk söylemem gerekeni atladığımı fark ediyorum. Kitap adında belirtildiği üzere, İran ile Turan arasındaki çekişmeyi anlatmıyor. Hatta bu konuya ilişkin sadece küçük bir bölüm mevcut. Lakin, bu tema üzerinden yürütülen tartışma, Hint-Avrupa, Hint-İran tarihçiliğinin eleştirisi, aynı şekilde Türklerin kökenini Hint-Avrupa zorlaması ile Orta Asya'da aramak konusunda ciddi bağlılık gösteren Ural-Altay teorisinin eleştirilerini içeriyor. Osman Karatay'ın sunduğu bilgilerden, özellikle Firudin Ağasıoğlu tarafından ortaya atılan ve dikkat çeken Urmu teorisini, yani Türklerin ilk türediği yerin (Osman Karatay'ın ifadesi ile türeneği) Orta Doğu, Urmu gölü civarı olduğu yönünde bir kanaat oluşuyor. Zira bu konuda Ağasıoğlu'nun eserlerinden yapılan alıntıların da payı var. Bununla birlikte, Osman Karatay belirli bir teori çerçevesinde saplanıp kalarak hareket etmiyor. Onu İskandinavya'ya kadar uzanan göçleri ile As'lar, Çin İmparatorluğunu kuran ve Türk oldukları Eberhart tarafından ispatlanmış Chou hanedanı, Sakalar, Bulgarlar ve özellikle Balkanlarda yer alan toplulukların kökenleri ve türenekleri ilgilendiriyor. Bu aşamada sırf tarih yarıştırma maksatlı üretilen Hint-Avrupa teorilerini çökerttiği gibi, günümüzdeki Türk ismiyle tarihimizin M.Ö. 1500'den bu yana mevcut olduğunu savunarak, bundan önceki toplulukların birer Ön-Türk topluluğu olabileceği, ancak bu hususların da deliller doğrultusunda ispatlanmadan savunulması halinde, eleştirdiğimiz Hint-Avrupalı tarihçiler gibi olacağımız hususunu da düşündürmüyor değil. Bu konuda özellikle ikinci kısımda kitap içerisinden paylaştığım resimdeki metni, kendisini ve savunduklarını anlamak adına okumanızı tavsiye ederim.

Kitabın içerisindeki gidişat doğrultusunda Hint-Avrupalılar, Ariler epey kapsamlı olarak incelenmiş. Yazar tarafından Ari ırkçılığı yaparak geliştirilmiş olan, medeniyet sahibi toplulukların delil gösterilmeksizin Hint-Avrupa kökenine bağlanmasına getirilmiş eleştiriler ve bu anlamda yaptığı tespitler taşı gediğine koyar cinsten. Hint-Avrupalı tarihçilerin kendi çelişkilerini ve dahi hatalarını yine bu tarihçilerin kendi beyanları ile gösteriyor olması açısından çok ciddi akademik birikime sahip olunduğunun da ayrıca vurgulanması elzem. Özellikle Sakaların Türklüğüne ilişkin sahip olunan delillerin Hunların Türklüğüne ilişkin sunulan delillerden daha fazla olması olgusuna karşın, sırf Alanları İrani saydıkları için; "Alanlar Sarmatların içerisinde bir kabileydi, Dolayısıyla Sarmatlar'da İranidir. Sarmatlar Sakacanın bozuk bir halini konuştuklarına göre bu halde Sakalar da İranidir" şeklinde delil sunulmadan yapılan tümevarım ve tümdengelimlerin hepsi bütün çıplaklığıyla ortaya çıkartılmış durumda. Kaldı ki yazarın da belirttiği gibi Alanların İraniliği konusunda bile Hint-Avrupalı tarihçilerin delil konusunda ciddi sıkıntıları olmasına rağmen, bu tip bir algoritma izlenmekte. İşte bu kitapla bu sıkıntı su yüzüne çıkartılmış. Bunun yanı sıra İranlıların meşhur destan kahramanı Feridun'un Oğuz Kağan olma ihtimali, İrani unsurların tarihi gerçekliği ışığında ciddi şekilde vücut buluyor. Eski çağa ilişkin pek çok tarihi metini inceleyip, hepsini bir araya getirerek yapılan yorum, aynı zamanda benim de Sakalar bahsinde desteklediğim bir teori olan Alp Er Tunga'nın Oğuz Kağan olması ihtimali ve benim herhangi bir tarih kitabında rastlamadığım, ancak bağlantı olma ihtimaline binaen blog sitesi dışındaki bazı tartışmalarda ihtimal verdiğim Bartatua, Alp Er Tunga benzerliği konusunda Osman Karatay'ın da mevcut bir teorisinin olduğunu okumuş olmak kendi adıma sevindirici oldu. Bu noktada mitolojik ögelerin, tarihi gerçeklikler arz etmesi ve toplumların hafızasında gerçekten yaşanmış bir takım olayların destanlaştırılarak günümüze kadar ulaşması karşısında sunulan yazar tespitleri çok ilgi çekici. Kaldı ki Oğuz Kağan'ın fütuhatı ile Bartatua'nın fütuhatının benzeşmesi aynı topraklarda ve geniş bir coğrafyada hüküm sürmeleri, Pers kaynaklarında Kuraş'ın zehirleyerek öldürdüğü ismin, kronolojik dizilime göre Bartatua olması ihtimali, bu olayın Şehname'de bahsedilen Afrasyab'ın başına gelenler ile uyuşması ve aynı zamanda Alp Er Tunga sagusuna benzemesi gibi pek çok olgunun yan yana gelmesi ile belirli noktalarda kesinlik arz eden bir profil çıkarılması mümkün olmakta. İrani medeniyetin, kendisinden önce o bölgede yer aldığı arkeolojik ve tarihi kaynaklarla ispat olunmuş, beyaz ırktan bir topluluğun -ki Osman Karatay, batılıların Türklere atfettiği Mongoloid ırk kuramını reddederek, bu beyaz ırkın Türklerin ataları olabileceğini beyan ediyor- kültürünü ve medeniyetini çaldığını belirtiyor. Bu hususun da tarihi verilerle doğrulandığını ve Hint-Avrupa, Hint-İran tarihçilerinin siyasi yönlendirmeleri ve kültürel bir duvar örme maksadıyla bilinen bir gerçeği ört bas etmekte olduğunu ima ediyor. Ya da en azından benim eserin belirli bir bölümünden anladığım bu diyelim.

Sakalar bahsinde üzerinde durduğum, İskit ismi ve yanlış telaffuzuna Osman Karatay'da değinmiş. Elbette Skuz-Oğuz paralelinde bir değerlendirme yapmak yerine, Saka kelimesinin Türk etimolojisine göre bir açıklamasının olabileceğini belirterek. Bu konuda eserin yazılış tarihi itibariyle, kendisinden sonra yayınlanmış pek çok eser ve burada zikredilen bilgilere dair bir açıklama bulamamamız normal. Özellikle Osman Karatay'ın Zaur Hasanov'un "Çar İskitler" kitabında sunduğu etimoloji hakkındaki fikirlerini çok merak ediyorum. Zira doğru bir tespitle, dilediğiniz takdirde bir uygarlığın ismine ve kökenine dair, her dilin etimolojisine göre bir anlam çıkartabilmek mümkündür demektedir. Bunun dışında Sümerler ile ilgili bahiste, Kengerlerin bir Türk boyu olması hususu üzerinde durmasına karşın, Sümer toplumundaki kozmopolit yapıdan dem vurarak, bu uygarlığın tamamının Türk kültür dairesi içerisinde açıklanmasının mümkün olmadığına dair görüşlerini, yine kitabı yazdığı tarihten sonra çıkan ve daha sonraki baskılarda konuya ilişkin herhangi bir açıklama sunmamış olan yazarın bazı noktaları, Begymrat Gerey, Ünal Mutlu, İlmiye Çığ gibi araştırmacı ve akademisyenlerin eserlerinde ileri sürülen tespitler doğrultusunda yenileyip yenilemeyeceği hususunu da merak ediyorum. Zira Sakalar'ı bir Türk devleti olarak ortaya çıkaran kültürel bağların benzerlerinin Anau ve Mezopotamya kazılarında Sümer-Türk-Türkmen bağı açısından da benzeri nitelikler arz ettiğine ilişkin bir kanaate sahip durumdayım. Elbette Osman Karatay'ın ortada ciddi bir delil yokken Türk tarihini sebepsiz yere M.Ö. 5.000 - 10.000'lere kadar götürmek konusundaki tespitleri ve Kazım Mirşan gibi araştırmacıların sundukları verilere nasıl yaklaştığı konusunda da fikir sahibi olabiliyorsunuz. Karatay, elde var olanın ispatı gerçekleşmeden, üzerinde fazla çalışma yapılmadan, sadece belirli yorum ve tahminlere dayalı olarak tarihi gerçeklik yaratılmaya çalışılması hususunda anlaşılabilir derecede tepkili. Zira yer yer Hint-Avrupalı ve Sami tarihçileri suçladığımız şeyleri bizzat kendimizin de yapıyor oluşu, insanlık tarihine kendi hayal ve yorumlarımız doğrultusunda olmayan bir pencere çizip, oradan gördüklerimizi anlatmaya çalışmamızın yanlış olabileceğini hissettiren ifadeler kullanılıyor. Bu anlamda konusuna gerçek bir bilim adamı olarak yaklaştığını ve bunun takdir edilesi olduğunu belirtmeliyim. En azından, belli başlı konularda daha fazla ve daha ayrıntılı okuma ve araştırma yapmam gerektiği konusunda bana ciddi şekilde ilham vermiş durumda. Buna rağmen, Subarlar ile ilgili yapılan açıklamaları desteklemekle, "Bir bölümü değil, tamamı kendilerine Ki-Enger veya Lu-Kengerra diyen, kendilerini Karabaşlı Budun ilan eden bir topluluğun" sadece bir kısmını Kengerli sayarak Sümerliler ile bir bağ yoktur demenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Zira Sümerliler adı çağımız bilim adamlarının kendilerine verdiği bir ad olup, Kengerliler ile kast ettiğimiz topluluğun Akkad göç ve saldırılarından önce de yüksek bir medeniyet kurmuş olduğu hususunda en azından "Hint-Avrupalı tarihçilerin çalışma ve delillendirme kriterleri" doğrultusunda yeterinden fazla delil olduğunu düşünüyorum. Etrüskler konusunda ise sadece Adile Ayda'nın eserleri veya Osman Karatay'ın bizzat katılmış olduğu sempozyum bildirilerinin doğrultusunda değil, konuyu inceleyen Etrüskologların sürekli etrafında dönüp, keşfetmekten imtina ettiği bağlantılar doğrultusunda da kuvvetli bir Etrüsk-Türk bağının olduğuna inanıyorum. Ancak cümlenin yapısından da belli olduğu üzere, Etrüsklerle ilgili bilimsel gerçekliğin dışında bir inançtan bahsettiğimin de altını çizmeliyim.

İran ile Turan çok donanımlı ve pek çok ibretlik tarihi delille dolu muazzam bir kaynak durumunda. Karatay'ın pek çok yerde sunduğu öneri ve tespitler, yüzünüze hain bir gülümseme bile yerleştirebiliyor. Tarih ile ilgilenen araştırmacı, akademisyen vd. lerinin "bugüne kadar, benim aklıma da gelmeliydi" diyebileceği, "hiç bu açıdan bakmamıştım" tepkisi ile kendi hatalarını kabul etmeye mecbur edici üslubu sebebiyle, özellikle Türk tarihinin hatlarını çizebilmek açısından olmazsa olmaz derecede önemli bir kitap. Bununla birlikte özellikle tarihi meselelerin değerlendirilmesi açısından, tarih araştırmacılarına yeni ufuklar kazandırması sebebiyle de muhakkak kütüphanenizde bulunması gerektiğini düşünüyorum.

Tarih maratonunda eski çağ Türk tarihine genel kaynaklarla devam ediyor olacağım. Bir sonraki incelemede yine bir Osman Karatay kitabı ile karşınızda olacağım. O zamana kadar tarihle ve kitaplarla kalın.