A'raf'ta Kalan Aziz Okur: Zifir - Bülent Yıldız

"Sussss!
Ama ben anlatmak istiyorum
Neyi?
Zifiri!"



Yaşanmakta olanların, her zaman gerçek olamayacağı bazı zamanlarda başımızdan geçmekte olanların beynimizin bize oynadığı bir oyun olabileceği konusunu işleyen, pek çok meşhur film ve kitap vardır. İnsanların gerçekliğini sorgulaması için sanata bu kadar ihtiyaç duyuyor olması, etrafında olanları belirli hayallerin, ideaların, cennetin, cehennemin, Nirvana'nın ya da bambaşka ve farklı bir olgunun tezahürü, tesadüfü veya tevaffuku olduğuna ikna olmaya bu kadar hazır olması, bana göre insan beyninin en mühim ve önemli işlevi. Maddeci bir insan olmamama rağmen, hayatın gerçekliğini bir elbiseyi sıyırır gibi sıyırmaya çalışan çoğu görüşün beni etkilemediğini itiraf etmeliyim. Bununla birlikte, her insanın kendi düşünce dünyası çerçevesinde edindiği birikimle, dünyayı ve gerçekliği yargılamak için oluşturduğu argümanlar olduğu açıktır. Bu konuyu uzatmadan, size bana bu beyin fırtınasını yaptıran kitabı tanıtmak isterim. Zifir, İletişim Yayınları tarafından yayınlanmış, karton kapaklı 222 sayfa. Kitabın dış görünüşünden hareketle İletişim Yayınlarının son dönemde yayınladıkları kitapların kapak tasarımlarına değinmeden geçmek pek yazık olur. Okuyucuyu kitabın içeriğine hazırlayan ve hissedebileceği duygulara paralel bir şekilde zemin oluşturan muazzam kapak tasarımları var. Hatta bana sorarsanız "Zifir" bu konuda en mükemmel örnek. Kitabın sonuna doğru geldikçe, kendinizi kitabın kapağında düşmekte olan adam gibi hissetmeye başlıyorsunuz. Bu tasarımı yapan arkadaşların, hem yazarı ve eserini ne kadar iyi özümsediğini, hem de anladığını ne kadar net bir şekilde aktarabildiğini gösteriyor. Romanın türü ile ilgili ne yazabileceğimi bilemiyorum, çünkü etiketlerde geçen ifadeler basmakalıp geliyor bana. Nev'i şahsına münhasır bir kitap bile diyebiliriz. Açılış sahnesinden başlayıp sizi gerçek üstü bir evrene yollayan yazar, sonra bir sarmal halinde ördüğü hikayesiyle kitabın sonlara yaklaşan bölümlerinde bu gerçeküstülüğe bağlanan dünyanın ham halini size uzun uzun tanıtıyor. İlk bölümlerde karşılaştığınız gerçeküstü belirsizliğini, ancak kitabın son sayfasında bir nihayete erdiriyorsunuz. Kitabın gerçeküstü dünyada geçen bölümlerinde yaşananların, gerçek hayatta yaşananların farklı şekilde imgelenmiş halleri olması, sizi okurken bir yandan şaşırtıyor, bir yandan da iki hikaye arasındaki bağlantıyı kullanırken kitabın olası sonunu tahmin etmenize yardımcı oluyor. Buna rağmen kitabın son sayfasını okuyup, tahmin ettiğiniz son ile tam olarak karşılaşsanız da, karşılaşmasanız da kitabın kapağını kapattığınızda benim gibi dışarıya derin bir nefes vermeniz olası. Çünkü bir finalle başlayıp, bir başlangıçla bitiyor bu kitap. 

Hikayeye dair çok fazla bir şey söylemek istemiyorum, çünkü kurgusu en ufak bir ipucu ile bütün romanı faş edecek durumda. Aslında çok işlenen, bir kurgunun aynı kısır döngü veya sarmal içerisinde ilerleyişi hem edebiyat, hem de beyazperde içinde pek çok seçkin örnek oluşturmuştur. Zifir'de bana sorarsanız bu seçkin örnekler arasında kendisine sağlam bir yer edinebilecek türde bir roman. Yine de bana göre kusursuz olmasını engelleyen yönleri var. Bazı yazarlar anlattıkları hikaye, dönem ve karakterlerin yapısı gereği romana kendi ideolojilerini yansıtabilirler. Bu konuda kendi ideolojisinin karşısında yer alan güruha karşı onulmaz nefret beslese dahi, ehil yazarlar bu nefreti kendi anlatımları yoluyla değil, karakterleri vasıtasıyla aktarırlar. Misal, komünistlerden nefret eden bir yazar, kitabında sağ görüşlü fanatik bir karakter yaratarak sanki bu nefret ona aitmiş gibi davrandığı zaman bu çok fazla göze batmayabilir. Ancak, kitabın yarısından fazladır devam eden bir süreç boyunca küçük imalar hariç, siyasi meselelerden uzak, gerçeküstü hikaye anlatan bir yazarın, romanın arasına bir yere bir ideolojinin temsilcilerini kül olarak katillikle itham eden bir pasaj geçmesi ve bunu herkes tarafından bilinen bir gerçekmiş gibi aktarması romanın bütün o kasvetli ve çekici havasına zarar veriyor. Bunu ideoloji konusundaki saplantılardan sıyrılmış ve hangi ideoloji için yapılırsa yapılsın, aynı derecede eğreti bulacağım dipnotu ile söylediğimi de belirtmeliyim. Her yazarın kendine has bir düşünce dünyası veya ideolojisi olması mümkün, ancak okurlarının hem de "Aziz" okurlarının her zaman kendisiyle aynı şekilde düşünemeyecek durumda olmasını hesaba kattıkları takdirde, kalemlerinin yarattığı döngüyü ya da sarmalı daha çekilebilir hale getirebilirler diye düşünüyorum. Elbette yazarın, "beni sadece benim gibi düşünüp, benim inandıklarıma inananlar okusun" gibi bir temennisi var ise, yukarıda yazılanların tamamı lafügüzaf. Hikayeyle ilgili bilgi vermekten kaçınmakla birlikte, okuduğunuz zaman belki de benimle birlikte aynı fikirde olacağınız bir düşünce olarak; romanın esas oğlanının A'raf'ta kalışının hikayesi diye size özetleyebilirim. Çünkü okurken karşılaşılan imgeler, anlatılan hikayeler ve kurgunun bir sarmal halinde kendi etrafında, kendi içine ve dışına doğru yaptığı hareket ister istemez böyle bir düşünce oluşturuyor.

Yazarın kasvetli ve gerçeküstü olarak nitelendirilebilecek mekanlara ilişkin anlatımı da takdire şayan. Belki de bu yüzden kendinizi tıpkı kitabın kapak tasarımı gibi, kasvetli, zifiri karanlık bir heyulanın içinde hissediyorsunuz. Karakter(ler)in yerine kendinizi koyup, bu kabustan uyanmaya çabaladığınız pek çok bölüm görüyorsunuz. Hatta bu uyanma ritüeli, size kendisini fark ettirmeden, kitabı sürükleyici bir şekilde okumanıza sebep oluyor. Zifir son dönemde okuduğum için memnun olduğum kitaplar arasına girdi. Uzun zamandır bir kitabın kapağını kapattıktan sonra, o kitapla ilgili derin düşüncelere daldığım olmamıştı. Bülent Yıldız size bunu yaptırıyor. Hayatınızın döngüsünü, onun cehennet dediği, benim a'raf olarak kabul ettiğim yer hakkında sizi epey derin düşüncelere sevk ediyor. Kendisiyle hesaplaşmayı sevenlere mutlaka, edebiyatın karanlık yüzünden hoşlananlara kesinlikle tavsiye edeceğim bir kitap Zifir. Aziz Okur'un, Levin'in, Azap'ın hikayesi rahatsız edici bir kasvetle zihninize gölgesini düşürüyor. Bir bakmışsınız her yer zifiri karanlık oluyor. Bir bakmışsınız aynaya kurşunlar yağdırıyorsunuz. Bir bakmışsınız, aslında hiç var olmamışsınız.


Kitaplarla kalın.