Bir Garibin Kaleminden Damlayanlar: Bütün Şiirleri - Orhan Veli

"Sokakta giderken, kendi kendime
Gülümsediğimin farkına vardığım zaman,
Beni deli zannedeceklerini düşünüp,
Gülümsüyorum"
Orhan Veli



Nedendir bilmiyorum, ne zaman Orhan Veli gelse aklıma burnumun direği inceden sızlar. Belki ölümündeki gurebalıktan, belki de çok erken kalemini öksüz bırakmasından, belki cebinden çıkan son şiirden kaynaklanır, ancak bir şekilde hep yarım bırakılmış hissettirir kendimi. Bir on yıl daha şiir yazsaydı, acaba Türk şiiri daha neler ile karşılaşacaktı? nasıl kelimeler ile şekillenecekti? düşün dünyamız hangi rüzgarlara teslim olacaktı diye hep düşünürken bulurum kendimi. Orhan Veli'nin bütün şiirlerini içeren kitap, bu konuda ciddi bir amme hizmeti vermekte olan Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlanmış. Karton kapaklı 247 sayfa. Hem şiirlerinin tamamını derli toplu bir şekilde bulabilmek, hem de Garip kitabının girişinde yazdığı ve bu kitaptan bağımsız olarak kaleme aldığı bir diğer bölümle başlıyor kitap. Ondan sonra da, Orhan Veli'nin çok derin mevzuları, çok yalın kelimelerle zihninize boca edişine engel olamadan okumaya devam ediyorsunuz. Aslında size Orhan Veli şiirlerini anlatmak yerine, onun hayatını anlamak gerektiğine inanıyorum. Çapkınlıklarını, cebinden son çıkan şiiri olan Aşk Resmi Geçidi ile ömrüne mühürlemiş insanı, yolda kendi kendine gülmesinin getirdiklerine yine gülen ironik karakterini anlamalıyız. Dönem dönem başka şairlerin yerini doldurmaya çalıştığı gibi eleştirileri fersah fersah atlayıp, sadece şiirde değil, Türkçe'nin kullanımında sadeliğe bir kapı aralayan şiirleri yazan adamı anlamalıyız. Onun Süleyman Efendi ile olan bağını, gidemediği yerlere giden gemilerin arkasından ağladığını, insanlara, bir şehri dinlemek için gözleri kapatmanın ne kadar önemli olduğunu hatırlattığını, dibinde durduğumuz duyguları neden anlatamadığımızı anlatacak dizeler bıraktığını bilmeli ve anlamalıyız. Orhan Veli aslında sadece şiiri ile değil hayatı ve duruşu ile de Türk edebiyatının ender rastlayabileceği karakterlerdendir. Arkadaşı Oktay Rifat ile birlikte Ahmet Hamdi Tanpınar'ın öğrencilerindendir. Edebiyatımızın bir zaman ki üretkenliğinin neden bu kadar yüksek seviyede olduğunu anlamak için o dönemin şair ve yazarlarına ve onların kimlerin rahle-i tedrisatından geçmiş olduklarına bakmak gerektir. Örneğin Ahmet Hamdi Tanpınar bir lise öğretmeni olmadan önce, Yahya Kemal ve Ahmet Haşim'in tedrisatından geçmiştir. Nitekim Behçet Necatigil bir edebiyat öğretmenidir ve pek çok şair yetiştirmiştir. Türk edebiyatındaki bu usta-çırak ilişkisi belirli bir döneme değin çok verimli eserlerle hayatımızı kaplayacak bir bütün yaratmayı başarmıştır.

Ancak, bu usta çırak silsilelerini her hatırladığımda, edebiyatımızın bugün içerisinde bulunduğu durumu kendi birikimim dairesinde sorgular dururum. Eğitim dönemimde edebiyat öğretmenlerimin, eve ekmek götürme derdinin ağırlığı altında daha çok ezildiklerine, o yüzden bizlere kendi yazdıkları şiirleri, denemeleri veya hikayelerini okumadıklarına inandırmak isterim kendimi. Belki daha da kötüsü; inanmak istemediğim bir durum olarak, aslında hiç şiir, hikaye, deneme yazmıyor olmalarıdır. Bu yüzden mi bilinmez benim okulda dirsek çürüttüğüm yıllarda da, kendi yakınlarımdan ve onların çocuklarının tavırlarından gördüğüm kadarıyla da, Türk Dili ve Edebiyatı dersi, ders saati sayısının fazlalığı sebebiyle yüksek not almak için kerhen çalışılan bir müfredat artığı halinde hayatını sürdürmeye çalışıyor. Günümüzde hem öğrenciler, hem edebiyat severler, hem standart okur açısından bakıldığında bir yazarı veya şairi sevebilmek için, onun kendi ideolojisinin bayrağını taşıyor olması, kendi inançları ile aynı daire içerisinde kalemini kullanıyor olması. Oysa okuma ve edebiyat alışkanlığımızda, şairleri ve yazarları yazdıklarında özellikle vurgulasalar dahi fikirlerinden sıyırıp, onların insanlara anlatmaya çalıştıklarından faydalanmaya çalışmamamız da, yukarıdaki sebeplerle birlikte edebiyatımızın önünde büyük bir engel olarak duruyor. Orhan Veli'yi bugün bir aşk şairi sıfatının dışında tanımayan ortalama şiirseverin, onu siyasi ideolojisinin içerisine hapsederek sadece bir güruhun ve dönemin şairi olarak tanımlamaya çalışan okuru ile pek farklılık yok aslında. Orhan Veli şiirin matematiğinin geçmişte yarattığı güzelliği kabul etmekle birlikte, onu bozan ve şiirin matematiğinin bozulmasının gerekliliğini ve yeni şiirin doğasında; hesapsızlığın, avamlığın ve serbestliğin yer alması gerektiğini savunan görüşlerini bilerek onu okumak, garipliğin içinde garip kalmak, yazdığı dört satırı basit görüp, o basit sanılanın ardında yatan ironiyle an be an çarpılmak, Orhan Veli'ye hak ettiği değeri vermek için yeter de artar diye düşünüyorum. Yoksa onu bir başka şairin fikri ikliminde oluşan boşluğu doldurmak için ikame edilmiş şiirler yazan bir şair gibi düşünenlerin eleştirilerine cevap verebilecek veya umursamayacak kadar yaşam bile fazla gelmiştir ona. Bugün çocuklarımıza söylediğimiz tekerlemelerden, sosyal medyada kulak aşinalığı ile yazılarak kuru hamasiyetlere meze ettiğimiz satırlarına kadar, edebiyatımız Orhan Veli ile dolup taşmıştır. O bir dönem sadece şiirin kavgasını vermiştir. Bugün duvarlara şiir her yerde yazılabiliyorsa, Orhan Veli'nin bunda herkesten çok payı vardır.

Ezberleyin bir kaç şiirini ve gözlerinizi kapatıp okuyun karanlığın sessizliğine. Sonra Orhan Veli'yi dinleyin, gözleriniz kapalı.

Kitaplarla kalın.