Sıradanlık, Uyum, Para, Arayış: Mutlu Ölüm - Albert Camus

"Eğer mutluysam, bu kötü vicdanım sayesindedir"
Kitaptan


İnsanoğlunun en kadim sorgularından birisi de yaşamın anlamına dair olanıdır. Sıradan hayatlarımıza anlam bulma çabalarımız pek çok olguyla birlikte harmanlanıp ele alınabilir. Hayat görüşlerimiz, okuduklarımız, içerisine doğduğumuz kültür. Hayatın ve insanın anlamına verilebilecek bir cevabın, insanlığın diğer sorularına zincirleme cevaplar sunması ihtimali de mümkündür. Örneğin hayatın anlamını keşfeden bir zihnin, mutluluğa, farkındalığa, varoluşumuza dair sorulara cevap vermesi mümkündür. Camus, varoluşçuluk akımının en önemli temsilcilerinden, benim de bu kapsamda okumaktan ve anlatımından en çok etkilendiğim yazarlar arasında. Özellikle Yabancı ile beni içerisinde paraladığı sarmaldan sonra, kitaplarına hep daha büyük bir merak ve arzu ile sarılmışımdır. Size tanıtacağım ikinci Camus kitabı, yine Can Yayınları tarafından yayınlanmış, karton kapaklı 149 sayfalık bir kitap. Kahramanımız yine Mersault. Zaten Mutlu Ölüm, Camus'nün ölümünden sonra ele geçen notlardan da anlaşılacağı üzere, Yabancı'nın temelini oluşturan eser. Bu kitabı iki sene önce yaz tatili sırasında, içecek bir şeyler almak için uğradığım bir cafede, bana kahve veren garsonun elinde görüp, merak ederek almıştım. Okumak içinde pek uygun bir zaman mı bilmem ama 1 Ocak 2015 sabahını seçmiştim. Mutlu bir ölümü arzulamak için uygun bir zaman mıydı? Yoksa aradığım neydi hatırlamıyorum. . Kitap kaba hatlarıyla bakacak olursanız iki ana bölümden oluşuyor. Basit bir şekilde dile getirmek isterseniz yaşam ve ölüm diye ayırabilirsiniz. Kitabı okurken mutluluğun imkansızlığına olan inancınız artıyor. Zira Mersault ile birlikte, kâh bir cinayette, kâh başka şehirlere göçlerin gölgesinde arıyorsunuz mutluluğu. Aslında kitabın adına bakarak, ölümü aradığı yanılgısına kapılmamak lazım. Varoluşumuzun sınırlarında geziniyor iken sıradanlığın, bayağılığın, mutsuzluğun da sınırlarında dolanıyoruz. Özellikle son dönemde doğu felsefeleri ve algılayışı doğrultusunda mutluluk, hayatın anlamı gibi konulara eğilen kitaplarla pek haşır neşir olduğum için, batı varoluşçuluğunun daha nesnel bir düzlemde konuyu irdelediğini düşünüyorum. Doğu felsefelerinde, varlıkla, yokluk birlik anlamına gelebildiğinden, aynı başlık altında anlam kazanabiliyor, ancak Camus ve çağdaşlarının varoluşçuluk anlayışı açısından varlık ve yokluğa bakış açısı daha nesnel ölçülerle değerlendiriliyor. Batı kültürünün ruha ve ruhun derinliklerine baktıkları pencereler, tabirde hata olmazsa, buzlu camlar gibi. Berrak bir görüntü elde edebilmek için, bizim kendi düşünce sistemimizde "öz" olarak adlandırabileceğimiz, varlıkta birlik merceği gerekebiliyor. Bu noktada varoluşçularla, mutasavvıfları karşılaştırmak ölçülü bir değerlendirme olmayacak ise de, farkın altını çizmek noktasında kullanışlı olabilir. Örneğin, zamanın satın alınması ve satın alınan zamanın getireceği mutluluğun beklenmesi, madde üzerinden, batı maneviyatının en bilinen tutunulacak dalları uyum ve farkındalık soyutluğuna uzanmakla kalıyor. 

Hatta pek çok eserde, maddi hayatın, insanın yaşayıp yaşayabileceği tek hayat olduğu vurgusundan yola çıkarak, bu maddi yaşamda insan zihninin elde edebileceği huzur için "parayla satın alınabilen veya alınamayan zamanla" kısıtlanmış bir yarıştan bahsediyor. Mutlu Ölümü benzerlerinden ayıran en önemli farklılık da, bilinçli olup olmadığı konusunda kesin bir kanaate varamadığım çokluktan birliğe varan bir çizgide ilerliyor oluşu. Elbette Camus'nün yorumu, onun hayatın boşluğu, tekdüzeliği, dolayısıyla yaşamın, varoluşun boşluğuna çıkardığı için, ölüm nihai bir son olarak belki de mutluluğun kendisiyle eş anlamlı sayılabilir. Yine de onun ölüm ile mutluluğu birbirine bağlayan bir bunalım teorisi değil, ölümün dahi mutlu veya mutsuz halleri olabileceğine ilişkin bir ayrımı var. Mersault, gerek Zagreus ile ilişkisi ve diyalogları, gerek sıkılarak kaçtığı Prag'daki tekdüze hayatı, yaşamanın herhangi bir noktasında bulamadığı mutluluktan, dünyanın karşısındaki evde geçirdiği kıymetli zamanın ardından, insan ile tabiatın uyumunu Jungvari bir şekilde keşfettiği ve daha da önemlisi, yeni keşfini hayatının geri kalanına yaymayı öğrendiği bir yolculuk vaat ediyor. Sanıldığı gibi, normal bir insan için mutlu sayılabilecek huzurlu bir ölüme yelken açmıyor Mersault. Aksine belki de ıstıraplı addedilebilecek bir süreçte, zamana hakim olmanın ve varoluşun dengesinin anahtarına sahip olmanın getirdiği bilgelik, Mersault'nun ilk başta aradığından bile emin olmadığı o mutlu ölüme kavuşmasına sebep oluyor. Devinimsiz dünyanın gerçekliğine dönüşmek diye tanımlanan mutlu ölümden anladığımız bu oluyor. Romanın ilk bölümünün ne kadar iç karartıyor ve daraltıyorsa, ikinci bölümü bir o kadar iyi ve rahat hissettiriyor. Karakter hayatının zıt formları arasında, farklı deneyimlerle mutluluğu ararken, maddeci bakış açısını uzun bir süre koruyor. Bu doğa ve onun gerçekliğiyle karşılaşana kadar devam eden bir süreç. Varoluşçu yazarların çoğunda Jung etkisi görmek kaçınılmaz. Mersault'nun yaşamının ikinci bölümü pek çok açıdan yaşanması arzulanılan bir hayat olabilir. Kitabın içerisinde olağan şartlardaki bir okuyucuyu etkilemeye yetip de artacak kadar çok sayıda aforizma mevcut. Tek başına cümleler halinde romanın anlam bütünlüğünden çıkartıp başucunuza koyabileceğiniz çok sayıda tespitin etkisi altında kalabiliyorsunuz.

Elbette, Mutlu Ölüm'de Camus'nün hayatından pek çok idealize edilmiş parça var. Varoluşçu yazarların büyük çoğunluğunda olduğu üzere Camus kendi hayatının belirli dönemlerini, roman kahramanının hayat kurgusunda yeniden inşa ediyor. Onun, mutluluğun satın alınabileceğine dair görüşünü Mersault üzerinden idealize etmeye çalıştığı aşikâr. Roman her ne kadar felsefi bir çizgide ilerliyorsa da, Mersault'nun maskülen bilinçaltında, kızlar, para, büyük bir ev gibi basit yan noktaların varlığını bertaraf edemiyor. Aslında konunun etrafına ördüğü hikayeleri Camus'nün sürekli düzeltmeye veya daha da iyileştirmeye çalıştığı izlenimine kapılmamak elde değil. Karakterle birlikte, hikayede de daha erdemli, daha farklı ve daha derin bir noktaya sürükleniyorsunuz. Mersault'nun bir zamanlar mutluluk olarak addettiği şeylere karşı zamanla ilgisinin azalması, daha üstün olana yönelmesi belki de bu iyileştirme niyetinin en bariz dışavurumu olarak açıklanabilir. Bununla birlikte, Camus'nün konu etrafına ördüğü ağın bazı parçalarının edebiyat tarihinin önemli eserlerinden esinlenerek oluşmuş olduğuna da dikkat etmelisiniz. Can Yayınları baskısındaki "Mutlu Ölüm'ün Oluşumu" başlığı, size hem kitap boyunca rehberlik edebilecek bilgiler sağlıyor, hem de dikkatinizden kaçabilecek noktaları daha en başında gözünüze sokuyor. Bunu standart bir önsöz olarak değil de, bir ön bilgi olarak kabul ederseniz, okuma zevkiniz daha da fazla artacaktır. Sayfa sayısını düşünüp bir çırpıda bitebilecek bir kitap gibi gelmesin gözünüze, bazı sayfalar hem insanı yaşlandırıyor, hem de zamanı yavaşlatıyor sadece. Camus okuduğunuz her kelimeyi hızla geçip gidiyormuş gibi algılatırken, ömrünüzden günler, haftalar ve aylar çalmayı başarabilen bir deha. Batı edebiyatını bu konuda üst seviyede kılan şey, varoluşçuluk felsefesini, kurgulamak ve okuyucuya sunmak konusunda, gelişmiş bir anlatım yeteneğine sahip olması. Bununla birlikte, Doğu felsefesinin kendisini edebiyat alanında basit temsiller dışında gösteremiyor olması, bu satırların yazarının kanaatince çok daha derin ve anlamlı bir yapıya sahip olmasına karşın, çok daha az kişinin kalbine ve zihnine girmesinin en önemli sebebi. 

Mutluluk parayla satın alınabilir mi? Camus'ye göre bu mümkün. Hatta mutluluğun parayla satın alınamayacağı tezini çürütmek için Mersault'nun hayatının bir bölümünü okuyucusunun izlenimine açıyor. Mutluluk, ölüm ve aradığınızda bulabileceğiniz çok daha fazlası için Mutlu Ölüm kitabının kapağını açmanız yeterli. 

Kitaplarla kalın.