Orta Doğu, Kafkasya Arasında Akan Fırat: Rulet Serisi - Selman Kayabaşı

"Kimimiz yorgun, kimimiz vurgun, kimi isyankâr
Acı gerçek bu..."
(Kitaptan)


İşin doğrusu, Selman Kayabaşı'nın okuduğum ilk kitapları Teşkilat Serisi olmuştu. Bundan yaklaşık takriben iki sene önce bütün seriyi okumuş, yazarın ilk kitaplarının o zaman baskısı bulunmadığı için okuyamamıştım. Buna karşın size gündemi, geçmişi ve zaman zaman geleceği isabetli yorumlayan bu yazarla tanıştırmak için de Rulet Serisiyle başlamak en doğrusu olacaktı. Yakın Plan Yayınlarının bu serideki iki kitabı yeniden bastığını öğrenir öğrenmez temin ettim. Zira Selman Kayabaşı, yazdıklarının dışında sosyal medyada yazdıkları ile de bende varlığına inanamayacağınız zıt duyguları aynı anda uyandırabilen bir yazar. Dolayısıyla kurgulama serüvenine başladığı ilk kitapları ciddi şekilde merakımı cezbediyordu. Bu şekilde Teşkilat serisinin üzerinden geçen iki yılın ardından ve arada son serisinin ilk kitabı olan Operasyon'u da bitirmiş olarak Kafkas Ruleti isimli ilk kitabıyla uykuyu geceye ve kitaba kurban vererek tanışmış oldum. Güncel siyaset, komplo teorileri, istihbarat savaşları ve tarihin derinlerinden gelen bilgilerin analizi sizleri ne kadar etkiliyor bilmem, ancak bu konuları gizemli ve başarılı şekilde kurgulayan ehil bir yazardan bahsediyorum. Hatta zaman zaman kendisinin istihbaratçı veya kitabında konu ettiği ve bir şekilde gerçekleşmiş olan bilgilerin birileri tarafından kendisine sunulduğunu ya da kendisinin bunları elde ettiğini düşündüğümü itiraf edebilirim. Yine de Kayabaşı'nın kendi kitaplarındaki düsturu doğrultusunda, yazdıklarının hikaye olduğunu unutmadan; amma velâkin her hikayenin de uydurma olmayacağını bilerek okumak lazım. (Gerçi Teşkilat serisi ile birlikte kitaplarının giriş paragrafı olan sözleri insanı inceden "bunlar gerçek mi" gerilimine sürüklemiyor değil.) Geçelim bu serinin birbirinden heyecanlı iki kitabına. 

Kafkas Ruleti - I (Fırat'ın Ayak Sesleri)

Yeni baskı kitaplar elinizdeyse, künye kısmında yer alan yazarın serilerinin yanına düştüğü "Hamdım, Piştim, Yanıyorum" notlarını muhakkak görmüşsünüzdür. Yazarın öz eleştirisini içeren bu ifadeler bir anlamda gerçeği yansıtıyor. Eğer sizde benim gibi, önce Teşkilat serisini okumuşsanız, Kafkas Ruletinin ilk kitabına başladığınızda yazarın kendi hakkındaki öngörüsünün ne kadar doğru olduğunu görebiliyorsunuz. Zira piştiğini iddia ettiği seriye göre, kâh anlatım, kâh kurgu açısından olsun bir miktar geride. Kayabaşı'nın pişmiş ve yanmakta olan yazım tarzı daha gölgeli, daha üst kapalı anlatımı içeren, okuru gizem noktasında ve meraklandırma aşamasında (olumlu anlamda) okuyucuyu süründüren bir tarz. Kitap ve üslup konusunda ayrıntıya girmeden önce kitabımıza kısa bir künye geçelim. Yakın Plan Yayınları tarafından yayınlanan kitap, karton kapaklı 295 sayfa. 2000'li yılların başı Türkiye'sinde başlayan hikaye, dönemin siyasi ortamının kaosunun ortasına düşen Tuğrul Fırat isimli istihbaratçımızın etrafında dönüyor. Teşkilat serisindeki Sungur Fırat'ın ham hali olması muhtemel karakterin çevresinde gelişen hikayeden, dönem siyasetine damga vuran olayları farklı bir bakış açısıyla okuyor ve değerlendiriyoruz. Selman Kayabaşı'nın Teşkilat ve Operasyon serilerinde, günümüz siyasi isimlerini doğrudan isimleriyle zikrederek hikayesini kurgulamasını bir yana bırakırsak, Rulet serisinin önemli farklılıklarından biri, dönem siyasilerinin isimlerinin değiştirilmesi olmuş. Elbette dönem siyasetini yakından takip eden insanların bir çırpıda çözebileceği bağlantılar bunlar. Zira yazar, karakterlerin geçmişlerini anlatırken nokta atış niteliğinde ipuçları veriyor. Özellikle bazı karakterler soyadlarını aynen muhafaza ederek, okuyucuyu yormuyor bile. Lâkin bu haliyle bile Teşkilat ve devamında gelen seride doğrudan isimlerin verilmesini daha isabetli bulduğumu belirtmeliyim. En azından söylemek istediğinin ne olduğunu daha net olarak vurguladığı için, anlatılmak istenen şeyleri daha iyi anlayabiliyorsunuz.

Kafkas Ruleti kitaplarının önemli bir farklılığı da, kurguya rahatlıkla kanalize oluyor olmanız. Yazar sonraki kitaplarında dozu gittikçe artan (ve zaman zaman okuyucusunu boğabilen) bu gizemi ilk serisinde belki de en düşük seviyede kullanmış. Okuyucusunu beyin fırtınası yaparken allak bullak hale getirmeyen bir kurguya sahip ilk kitap. Elbette gizli servislerin çatıştığı, oyun içinde oyunun olduğu bol gerilim ve aksiyonlu senaryolar okuyucuyu içine çeker; ancak özellikle yazarın diğer kitaplarını okumuş çoğu kişinin bileceği üzere Kayabaşı bu konuda uzman bir kaleme sahip. Hamlık eserinde bence bu konuda her cenahtan okuyucuyu hikayesinin içine çekebilen bir dozda ayarlamış bu gerilimi. Sürprizler, olayların arka yüzünde neler döndüğünü anlayamadığınız; fakat kitabın sonuna doğru çözülmeye başlayan gizemlerin dozu iyi ayarlanmış. Üstelik bu noktada, kitap sonları hakkında akıl yürütmekten hoşlanan okuyucuları zorlayan ama onları sıkmayan bir tavır sergilediği de söylenebilir. Yazarın tarzında en sevdiğim unsurlardan biri olan, farklı coğrafyalarda başlayan hikayelerin, kurgu içerisinde zaman zaman kesişmesi ve en beklenmedik noktada birleşmesi de Kafkas Ruletinin ilk kitabında fazlasıyla mevcut. Son on yılda gittikçe artış gösteren, Türkiye'nin süper devletler ile çarpışarak onlara üstün geldiği yönündeki kurgu eserlerin arasında, gerçekçi bir senaryoya ve bunun altında yatan politik ve istihbari faaliyetleri; daha doğrusu oyunu iyi kuran ve sırıtmayan bir senaryo çizen yazarın kitaplarının kehanete benzer çıkarımlarda bulunduğunu da belirtmek gerekir. Zamanlama açısından, tam olarak kurguda gerçekleşen zaman dilimlerine rastlamayıp, bir kaç sene sonrasında kendini doğrulayabilen tespit ve değerlendirmeleri kehanet olarak yorumlamak ne kadar doğru, elbette bu da tartışılır. Yine de kitabın; hem geçmişi, hem de geleceği değerlendirme de, kaliteli kumaşa sahip bir yazarın ehil sözleriyle hırpalanarak, fikir jimnastiğinden mahrum kalmış beyinleri harekete geçirdiği bir gerçek.  

Kafkas Ruleti - II (Türkiye'nin Gözyaşları)

Birinci kitapta hikaye öyle bir noktada bitiyordu ki, iki kitabı aynı anda almış olduğum için ne kadar isabetli bir seçim yaptığımı fark ettim. Kayabaşı'nın ilk kitapta kurguladığı hikaye, ikinci kitapta daha olgun; ama bir o kadar da kurgunun gerçekten ayrıldığı bir noktaya sürüklüyor okuyucuyu. İlk kitap boyunca, dönemin mevcut politik seçimlerinin arkasındaki olası gerçek kurguyu irdelerken, ikinci kitapla birlikte gerçekleşmemiş olan gelecek kurgusuna kapılıyorsunuz. İkinci kitapta Yakın Plan Yayınları tarafından yayınlanmış, karton kapaklı 208 sayfalık bir eser. Rulet serisinin diğer serilerine oranla, farklı olmasını biraz da bu kitaba borçlu olsa gerek. Serinin ikinci kitabı daha çok Metal Fırtına tadında. Bununla beraber, o tip serilerde olduğu gibi, aşırı ütopik ve fantastik bir zemin yerine, daha gerçekçi bir kurgunun üzerine oturtulmuş bir hikaye var. Örneğin Türkiye tek başına asıp, kesen dilediği yere asker sokan bir ülke değil. Aksine Kafkasya'ya girebilmek ve burada istediği düzeni kurabilmek için, Suudi Arabistan, İsrail, ABD ve Rusya'nın içerisinde olduğu, kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı politika üstü pazarlıkların döndüğü bir takım oyunların içerisinde dönüp duruyor Tuğrul Fırat. Sonraki serilerde hiç var olmayan bir anti semitizmin mevcut olduğu ve İsrail'e bu ilk kitaplarındaki yaklaşımının, diğer kitaplara oranla daha muhafazakar bir bakış açısı yansıttığının altının çizilmesi lazım. Zira, sonraki serilerde, olayın devletler üstü boyutunu incelerken, Rulet serisindeki bu bakış açısı biraz daha yumuşatılmış veya geri plana itilmiş gözüküyor. Yazarın salt amacının milliyetçi duyguları hamasi dokunuşlarla okşamak ve coşturmak olduğu görüşünde değilim. Ancak Kafkasya'da Rusya'ya kafa tutan, Orta Doğu siyasetinde gerçekte olsa bile bizim bugüne kadar görmediğimiz, daha doğru ifadeyle görünürde bu kadar aktif olan bir Türkiye Cumhuriyeti portresi yok.

Gerçek hayattan esinlenilmiş olsun veya olmasın, kitap genelindeki karakterler kendilerine verilen rolleri çok güzel bir şekilde yerine getiriyor. Oyun içinde oyun konsepti bir yandan istihbarat kelimesinin bolca geçtiği bir romanda sırıtmazken, öbür taraftan bölge siyasetinde bu denli büyük bir aktör olan ülkenin, istihbaratının en önemli adamlarının ihanet içerisinde olması, iki durumun birbiriyle bağdaştırılamaması veya gerçekçilik noktasında bazı sapmaların oluşmasına neden oluyor. İlk kitabın sonlarına doğru teşkilatın en güvenilmezi addedilen isimlerin, kitabın sonlarına doğru, aslında en güveniliri olduğu yönündeki kurgu ilginç bir şekilde, hem çekici, hem de itici oluyor. Zira dediğim gibi bölgede yeni devletler kurabilecek kadar ileriye giden bir devletin istihbaratında bu denli zaafiyet addedilebilecek veya çift taraflı ajanlık olarak algılanabilecek durumların bu kadar sık yaşanması, kurgunun temel mantığına belirli noktalarda ihanet edebiliyor. Yazarın kitap boyunca asıl amacı, gerçek hainlerin devlet tarafından çoktan kuşatıldığını ve bu sonuca dirayetli bir devlet olunduğu için ulaşılması yönünde bir telkini olmadığı için ve Tuğrul Fırat'ın mevcut durumun çözülmesinde oynadığı kritik rol bu ilk seçeneğe göre daha fazla ön plana çıkarıldığı için benim gibi okuyucuların aklında bir takım sorular kalabiliyor. Elbette bunu da yazarın kendi sözlerinden yansıttığı hamlığa yormak mümkün. Her halükarda, ilk kitapları ile Teşkilat gibi bir serinin geleceğinin işaretlerini verdiği ortada. Zira ikinci serisinde, çok daha politika üstü bir yapıyı tanımlayıp, ancak konuyla ilgili bilgi sahibi olan veya araştırmış insanların algılayabileceği noktalara temas ediyor olması da yazarın kendi yazdıklarından sürekli ders çıkartmakta olduğunu gösteriyor. Bütün bunların yanı sıra, 10 yıl sonra kendini gerçekleştiren bir kehanette olsa, Rus savaş uçakları ile Türk savaş uçaklarının karşı karşıya gelmesi ardından başlayan bir savaşı anlatmış olması, günümüzdeki gerçeklikte insanın kafasında, acaba şu an gerçekten bir savaşın içerisinde miyiz sorusunu doğuruyor.

Selman Kayabaşı, günümüzde Kurtlar Vadisi dizisine konsept danışmanlığı da yapıyor. Sosyal medyadan önceki süreçleri takip ettiğim kadarıyla, yanlış hatırlamıyorsam daha önce bu dizinin senaryo ekibiyle davalık olmuştu. Kendi kitaplarında geçen konuların bu dizide izin alınmaksızın kullanılmasına ilişkin bir davaydı diye hatırlıyorum ve lâkin şu an ne durumdalar hiçbir bilgim yok. Selman Bey, günümüzde bu tip aksiyon, gerilim ve siyasi kurgu içeren romanların başını çeken bir üsluba sahip. Kaliteli, bilgili ve bilgilerini kitaplarına yansıtmakta olduğu da açık. Teşkilat serisinde kendisiyle ilgili pek çok görüşümü ilaveten yazacağım için burada girmediğim pek çok husus olduğunu da belirteyim. Ancak şiddetli beyin fırtınası isteyenler, siyasi kurgudan, istihbarat oyunlarından ve gizemden hoşlanan okuyucu için biçilmez bir kaftan olduğunu belirtmeliyim. Kendisini okumaya başlamak için de Rulet serisi bence en ideal başlangıç.

Kitaplarla kalın.