Dehanın Basitliği: Savaşçının Dokuz İlkesi - Mete Aksoy


"Düşmanı yok edin veya mücadele azmini kırın."


Olabildiğince çok farklı alanda kitap okuma arzum olmakla birlikte, oldukça seçici bir okur olduğuma inanırım. Özellikle belli başlı alanlarda yazılmış kitapların yanından bile geçmemeye özen gösteririm. Bunların başında "NLP" adı da verilen kişisel gelişim kitapları gelir. Zira bana göre zaten kişisel olarak gelişmek isteyen bir insanın felsefe, tarih, edebiyat okuması bu talebi rahatlıkla karşılayabilirken, "armudu ısırırken, oh ne güzel diyerek gözlerinizi yummalısınız" mealinde tuhaf cümlelerle insanlardan sevgi pıtırcıkları yaratmaya çalışan eserlere mesafeliyimdir. Peki bunca kelam ne için söyleniyor? Size tanıtacağım kitap arka kapak tanıtım yazısı ve vaat ettikleri itibariyle -bir yanlış anlaşılmayla- kişisel gelişim kitabı gibi gelebilir. Ancak değil. Dedim ya öyle olsaydı ben okumazdım. Mete Aksoy henüz kendisiyle iletişim kurmadığım zamanlarda, sosyal medyada "dahilik iddiası" etrafında dönen bir muhabbet ile haberdar olduğum bir isimdi. İtiraf etmem gerekirse, kendisiyle tanıştığımda da bu iddianın, onun sürekli bir dahi olmasını tekrarlamasından mütevellit olabileceği kanaatine kapılmıştım. Ta ki Historia Kitabevinden çıkan 437 sayfalık kitabını okuyana dek. Öncelikle kitaba geçmeden önce Historia'nın - tanıttığım işbu kitapta da üzerinde durulan- minimalist tasarımı gerçekten ilgi çekici. Çok renkli, karışık görseller içeren kapaklara nazaran bu tip minimalist, sade ama vurucu ve dikkat çekici baskılara rastlamak günümüzde pek kolay değil. Hem Aksoy'u tanıdığım, hem de kitabın küçük bir bölümünü çok çok önceleri okumuş olmam sebebiyle kitabı objektif eleştirmeyeceğimi düşünüyorsanız en samimi ve objektif şekliyle kitabı incelediğim hususunun altını çizmeliyim. Peki savaşçının dokuz ilkesi nedir? Mete Aksoy uzmanlık alanı olan bu hususta pek çok kaynağın da yardımıyla hedef, saldırı, güvenlik, manevra, sıklet merkezi, kuvvet tasarrufu, basitlik, emir komuta ve baskın olarak belirlemiş bu prensipleri. Aksoy'un anlatımı okura naklettiği prensiplerle donatılmış. Her bölümde okura önce anlatılması hedeflenen gösterilip, kuvvetli örneklerle saldırılıyor bu yapılırken dayanılan kaynaklar belirtilerek güvenlik prensibi sağlanıyor. Akabinde yanlış anlaşılmalara mahal vermemek adına yazarın manevraları çok önceden belirlenmiş. Hakeza yazılan kitabın sıklet merkezi okurun zihninde "yahu bu muydu" diyemeyeceği en zayıf yere odaklanmış. Üstelik Aksoy, cümlelerinden tasarruf etmek konusunda pek mahir. Anlatıcı olarak emir komutanın başında olduğunu okura doğrudan yaptığı uyarılarla hatırlatmaktan geri durmadığı gibi basit ve akıcı anlatımında okurda sürekli bir baskın yeme korkusu uyandırdığı da aşikar. Elbette bu tespitlerimin orijinal olduğunu düşünüyordum. Ta ki son sayfayı okuyana kadar. Zira Aksoy, kitabı inceleyip eleştirebilecek benim gibi kitapseverlere bu kapıyı da kapatmak adına fena bir baskın veriyor. Size anlattığım bu taktikleri hem kitapta, hem de hayatımda aktif olarak kullanıyorum ve kullandım diyor. Dedim ya bu kitabı okumadan önce Aksoy, kanaatimde sürekli dahi olduğunu söylediğinde, dahi olacağına inanan bir insan olarak belirmekteydi. Oysa şimdi dediğine hak vermek gerektiğini düşünüyorum. Bunca farklı olguyu bu derece sadelikle aktarmak ciddi birikim ve deneyim gerektiren bir marifet. Hakeza bu birikim ve deneyime sahip olmak tek başına bu kadar iyi bir aktarıcı ve anlatıcı olmayı mümkün kılamaz. Gerçekten dahi olup olmadığına okuru karar verecek elbet. Bununla birlikte yazdığı kitabın çok geniş bir sahaya hitap ettiği ve alanında farklı bir eser olduğu kesin. İşbu satırların sahibi olarak ise dehasının basitlik prensibinin muazzam bir uygulayıcısı olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. 

21. yüzyılın henüz başlarında olduğumuz şu günlerde, insanların hayatlarının her alanında bir savaş içerisinde olduğu aşikar. Sadece savaş ve iş dünyası alanında değil; aile, arkadaşlar, akrabalar vd. ile iletişimde, hayatın her aşamasında ayakta kalabilmek ve önde yürümek adına bu prensiplerin öğrenilmesi gerektiği görüşündeyim. Bu anlamıyla da kitabın bir kişisel gelişimden ziyade, ciddi bir felsefeyi okuruna empoze etme vaadi olduğunu düşünüyorum. Açıkçası bu noktada da arka kapakta belirtildiği üzere yazarın ciddi bir zihinsel güç gösterisi sunduğuna şahit oldum. Bütün bu anlattıklarımın ışığında "benimle ne ilgisi olabilir ki", diyebilecek insanların dahi muhakkak okuması gereken bir kitap olduğunu söyleyebilirim.

Kitaplarla kalın.



Yorumlar